ORUÇ VE MAĞFİRET AYI RAMAZAN

Rabbimiz kullarına çok acıdığı, merhamet ettiği için bazı günlere, gecelere ve aylara daha fazla kıymet vermiş, bu zamanlarda yapılan dua, tevbe ve istiğfarları en güzel şekilde kabul edeceğini bildirmiştir. İslam Dünyasında her yıl manevi iklimininyaşandığı, on iki ay içerisinde öyle bir ay vardır ki, bu ayon bir ayın sultanı olarak nitelendirilir. İşte bu ay, mü'minlerin günahlarını affettirmek için azami gayret göstermesi gereken, Allah’ın lütfuyla mükâfatların arttığı rahmet ve mağfiret ayı olan Ramazan ayıdır.
Hazret-i Muhammed(s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Ramazan ayı geldiğinde Cennetin kapıları açılır, Cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar zincire vurulur.” (Buhari, Savm,5) Öyleyse bizler de Ramazan ayını fırsat bilerek bu durumu lehimize çevirmeliyiz. Mükâfatların kat kat arttığı bu ayda ibadetlerimizi terk etmeden, hatta üstüne katarak ahiret azığımızı hazırlamalıyız. Yüce Allah, Ramazan orucunu farz kılan şu âyeti indirdi: “Eyinananlar! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, sakınasınız diye size de sayılı günlerde farz kılındı.” (Bakara, 2/183.)Söz konusu ayet Ramazan ayının günahlardan sakınmak için oruç ibadeti iledeğerlendirilmesini ifade etmektedir.
Oruç kelimesi, sözlükte “bir şeyden uzak durmak, bir şeye karşı kendini tutmak” anlamına gelenArapça savmın(sıyâm) Farsça karşılığı olan rûze kelimesinin Türkçeleşmiş şeklidir. Kur’ân’da on üç yerde, hadislerde ise çok sayıda geçmektedir. Terim olarak oruç, tan yerinin ağarmasından güneşin batmasına kadar şer‘an belirlenmiş ibadeti yerine getirmek niyetiyle yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak durmayı ifade eder. Ramazan orucunun farz ibadetlerden olduğu kitap, sünnet ve icmâ ile sabittir. (TDV İslâm Ansiklopedisi, “Oruç”mad.)
Oruç aslında mide ile değil; gönülle tutulması gerekir. Oruç, yağmurun düştüğü toprağa hayat vermesi gibi, mümin gönüllere de hayat verir. Hakiki manada bizim orucu tutmamızdan ziyade, orucun bizi tutması gerektiğinin bilincine varmalıyız. Önemli olan orucu bütün azalarımıza tutturmamızdır. Oruç, bizi kötülüklere karşı koruyan bir kalkandır. Oruç sayesinde Allah, bizi günahlardan, kötülüklerden korur. Oruç ibadetiyle bizler bedenimizi aç bırakarak, ruhumuzu beslemiş oluyoruz. Hz. Ömer’e atfedilen bir sözde, oruç ayı geldiğinde o şöyle dermiş: “Merhaba bizi temizleyen ey Şehr-i Ramazan.” Peygamberimiz konuyla ilgili şöyle buyurmuştur: “Oruç perdedir. Biriniz bir gün oruç tutacak olursa kötü söz sarfetmesin, bağırıp çağırmasın. Birisi kendisine yakışıksız laf edecek veya kavga edecek olursa "ben oruçluyum!" desin (ve ona bulaşmasın)."(Buhari, Savm,2)Oruç ibadeti kuvvetli bir sorumluluk bilinci kazandırdığından insanın Allah’a, kendisine, ailesine, topluma ve çevreye karşı sorumlu bir varlık olduğunu hissettirir.
Oruç, takvaya erişme fırsatı sunar. Toplumsal dayanışma ve paylaşma şuurunu aşılayarak, bir anlamda“irade eğitimi” vermek suretiyle, müminlere şahsiyet kazandırır, “kâmil bir mümin” olmanın yollarını gösterir. Orucun ruh ve beden sağlığı üzerinde pek çok olumlu etkiye sahip olduğu bilimsel araştırmalarla da ortaya konmuştur (bk.eṭ-Ṭıbbü’l-İslâmî, sy. 2 [1982])
“Mağfiret”, sözlükte “örtmek, gizlemek, birinin kusurunu ifşa etmeyip bağışlamak” mânasına gelen gafr (gufrân) kökünden türemiştir. Allah’a nisbet edildiğinde “kulunun günahını örtüp kusurunu bağışlaması” anlamına gelir. Aynı kökten gelen istiğfâr “kişinin kusurunun bağışlanmasını Allah’tan talep etmesi” demektir. “Mağfiret” kavramı, Kur’an’ın yaklaşık 100 sûresinde yer almak suretiyle Yüce Allah’ın sonsuz merhamet ve bağışlayıcılığını ifade etmektedir.
Kulun işlemiş olduğu günahların, mağfiret sahibi Allah tarafından affedileceğini bilmesi, onun hayata bağlanmasını sağlamakta, ebedî âlem hususunda ümitsizliğe kapılmasını önlemektedir. Rabbimiz, Kur’an’da şöyle buyurmaktadır: “Deki (Allah şöyle buyuruyor): “Ey kendi aleyhlerine olarak günahta haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah(dilerse) bütün günahları bağışlar; doğrusu O çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.” (Zümer,39/53.)Kur’an ve sahih hadislerden oluşan naslarda Allah’tan samimiyetle mağfiret dilenmesi halinde şirk dışındaki bütün günahların affedileceği belirtilmektedir. Bir hadis-i şerifte Hz. Peygamberşöyle buyurmuştur: "Her kim inanarak ve sevabını umarak ramazanda oruç tutarsa, geçmiş günahları affedilir ve her kim inanarak ve sevabını umarak Kadir gecesini ihya ederse, geçmiş günahları bağışlanır."(Buhari, Savm:6) Bir başka hadis-i şerifte de şöyle buyrulmuştur: "Allah'ın melekleri Ramazan ayının her gece ve gündüzünde oruç tutanlar için istiğfar ederler. "(Bihâru'l-Envar, c.96 s.348)
Ramazan ayını değerlendiren kişi için bu ay bulunmaz bir nimet, maddi ve manevi bir arınma iklimidir. Ancak Ramazan ayına yetişip onun kadr-i kıymetini bilmeyen biri için ise, kaçırılmış çok büyük bir fırsat ve belki de vebal olacaktır. Rasulüllah (s.a.s.):"Ramazan ayına girdiği halde günahlarını affettirmeden bu ayı tamamlayan kişinin burnu yerde sürünsün!"(Tirmizi, Deâvât,100.) diyerek, bu konunun önemine dikkat çekmiştir.
Peygamberimiz Hz. Muhammed(s.a.s.) bir başka hadiste Ramazan hakkında şöyle buyurmuşlardır: “Bu ayın başı rahmet, ortası mağfiret, sonu da Cehennemden kurtuluştur."(Beyhaki, Şuabu'l-İman,)
Her yönüyle, Yüce Allah'ın bize bir lütuf ve ihsanı olan bu mübarek ayı en iyi şekilde değerlendirmek, bir daha ona kavuşamama ihtimaline binaen, yaptığımız bütün ibadetleri en iyi şekilde yerine getirmek bize düşen bir görevdir. Bizler Ramazan ayında elde ettiğimiz güzel hasletleri sadece Ramazan ayına has kılmayıp, bu hasletleri Ramazan ayından sonra da muhafaza ederek hayatımızın her anını Ramazan şuuru ve bilinciyle yaşar gibi yaşamalıyız. Bu bizim için hem dünya hem de ahiret kapılarını açacaktır.
“Ömrümüz Ramazan, âhiretimiz bayram olsun!”
Abbullah MANGIR / Şube Müdürü
BİR AYET:
O’nun işaretlerinden biri de şudur: Sen arzı (ölmüş gibi) kupkuru görürsün; ama üzerine yağmur indirdiğimizde toprak canlanıp kabarır. Ona can veren, elbette ölülere de can verir. O her şeye kâdirdir. (Fussilet 41/39)
BİR HADİS:
Ebû İshâk"ın işittiğine göre, Ebû Abdullah el-Cedelî şunları anlatmıştır: “Âişe"ye Allah Resûlü"nün (sav) ahlâkını sordum. Şöyle dedi: "O, kaba ve çirkin söz ve davranışlarda bulunmaz, çarşı pazarda insanlarla uluorta münakaşaya girmez, kötülüğe kötülükle karşılık vermez, bilakis bağışlayıcı ve hoşgörülü davranırdı." (T2016 Tirmizî, Birr, 69)
BİR FETVA:
Soru: Bir firma, çalışanlarına dağıttığı yardımları zekât yerine sayabilir mi?
Firma tarafından yapılacak olan yardım ve bağışların zekâta mahsup edilebilmesi için bağışların;
a) Zekât niyetiyle verilmesi,
b) Yardım yapılanların zekât alması caiz olan kimselerden olması,
c) Firma bir şirketse, ortakların zekât verme konusunda yöneticilere vekâlet vermesi,
d)Yapılacak yardımın, sözleşme gereği verilmesi gereken promosyon vb. ödeme kalemlerinden olmaması gerekir. (Din İşleri Yüksek Kurulu- Fetvalar s.255)

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol