Neden başaramadık?

Evet Sayın okurlarım, sevgili hayvancı kardeşlerim… Bu hafta 10’uncu yazımı sizlerle paylaşıyorum. Geçen haftalarda kısaca bahsettim ama daha iyi anlatabilmek, köylülerimizin ve ilgili birimlerin dikkatini çekmek için konumuzun özüne inmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Avrupa’nın hayvancılığı iyi yaptığı ortada… Çünkü en fazla damızlık hayvan, kasaplık hayvan ve et ithalatını oradan yapıyoruz. Dedik ya; İkinci dünya savaşında Avrup’da taş taş üstünde kalmamış, savaş sonrası daha 1951 yılında Avrupa Birliği’nin temelleri atılmış ve adamlar birbirlerini hiç sevmedikleri hatta önceleri savaştıkları halde birlikteliğin onlara güç katacağını düşünmüşler. Hayvancılık tesislerini ona göre yaparak, hayvan kayıt sistemlerini düzgün tutarak, kaliteli sütçü ve etçi damızlık yetiştirerek dünyanın her tarafına hala satıyorlar. Kendi coğrafyaları da yazın bol yağışlı olduğundan, çayır ve meralarını kullanarak kaba yem ihtiyaçlarını karşılayıp, düşük maliyetle üretim yapabiliyorlar.
Bir şansları da çok çabuk üreyebilen domuz eti tükettiklerinden, sığır ve koyun cinsi fazlalık veriyor ve bizim gibi üretimde geri kalmış ülkelere satarak ekonomilerini düzeltiyorlar. Elhamdülillah, biz Müslümanız. Onun için de onlardan daha iyi ve çok üretmemiz lazım. Ben yazdıklarımı birilerinden alıntı alarak ve duyarak değil, bir fiil yaşayarak öğrendiklerimi sizlerle, meraklı ve hayvancılık yapmak isteyen birilerine “örnek olurum” düşüncesiyle paylaşıyorum. Macaristan ve Avusturya’yı gezip Çekya’dan 2017 yılında çiftliğimize Holstain gebe düve seçmeye gittik. Gezdim, gördüm ve şimdi sizlerle paylaşıyorum. İnanın bir Avrupa’ya bakıyorum, bir de kendimize… Eğer biz dedelerimizden, babalarımızdan kalma ahırlarda hayvancılık yapmaya devam edersek, devlet ağzımızdan huniyle destek akıtsa yine başaramayız. İşimiz biraz zor ama imkansız da değil. Adamlar sistemlerini kurmuşlar. Üretiyorlar ve satıyorlar. BİZİM NE YAPMAMIZ LAZIM?
1-) Hayvancılıkla ilgili birimlerin defalarca damızlık hayvan seçimi iççin gittikleri Avrupa’da gördükleri sistemi foto film ve slayt gösterilerini, görsel olarak köy köy, kahve kahve, salon salon, Ahmet agaya, Mehmet agaya, yani hayvancılık yapan herkese, onların anlayabileceği dilden, onların seviyelerine inerek anlatmalı.
Yukarıda bahsettiğim en acı ve zor olan bir gerçeğimiz var; Ahırlarımız 1940-1970 arası ve yerleşim alanlarının içinde bulunuyor. Kafalarda 1970, 1980 model. Sevgili kardeşim; senin ahırında ineğin memesini yıkamaya su yoksa, sen bu ahırda nasıl SAĞLIKLI SÜT ÜRETİCEN DE, SENİN SATTIĞIN SÜTTEN KALİTELİ VE SAĞLIKLI PEYNİR, YOĞURT OLACAK. Herkes şapkasını önüne koyup düşünmeli. Bir hayvancılık işletmesini yalnız başına kurmak kolay değildir. Mevcut işletmelerin de iyileştirilmesi mümkün değil. Ve en önemlisi de; aileler de eskisi gibi kalabalık olmadığından, iş çok yorucu ve bıktırıcı. Gençlerimizi onun için köylerde tutamıyoruz ve evlendiremiyoruz.
2-) Hayvancılık ile ilgili birimlerin eskimiş, modası geçmiş ve başarılı olamamış, kötü örnek olmuş kooperatifler yerine, önderlik ve teknik destek vererek bütün köylü ve hayvancı kardeşlerimin bir araya gelip, 10-20-30 kişilik gruplar halinde “Birlikte Hayvancılık Modeli”ni uygulamaya geçmeliyiz. Biz millet olarak yenilgiyi kolay kabul edemeyiz. Yine küçük bir anımı paylaşmak istiyorum; 1989 yılında ağabeyimle beraber ikili sağım makinesi almıştık. Hem cereyanlı, hem motorlu 200’lük Dodge marka kamyonetimiz vardı. Sağım makinesini üzerine koyup, kahvenin önüne çektik. O zamanlar köyümüz kalabalık. Rahmetli yaşlılarımız sordular; “Bu ne makinesi?” Ben de söyledim, “İnek sağma makinesi” diye. İnanın beni kahveden kovaladılar. “ELLERİN YOK MU SENİN? SENİN GİBİ GENÇ ADAMA, ELLE İNEK SAĞMAYA NE OLACAK.? TEMBEL ADAM!” dediler. Ama aynı köylülerim ve komşu köylülerim geldiler, gördüler ve çoğu sağım manikası aldılar. Bizim şimdi eski yaptıklarımızı aşmamız lazım, kendimizi güncellememiz lazım. Her ahıra bir makine değil, 20 kişi x 5 inek= 100 ineklik ve 500 ineğe çıkabilecek orman kenarında, ORTAK MÜLKİYETLİ, 20-25 dönüme bir işletme kurup, 20 kişi arasında VARDİYA sistemini uygularsak, ortakların dinlenme ve eğlence gibi ailelerine ve kendilerine ayıracak zamanları olacak. Ben inanıyorum ithalattan kurtuluruz. Köyden kente göçü önleyerek, gençlerimizi köyde tutarız. Avrupa’ya doğal et, süt ve mamullerini satarız.
Sayın okurlarım, sevgili hayvancı kardeşlerim… Bu hafta da köşemizi doldurduk. Sağlık, mutluluk ve bol bereketle kalın.

Yorum Yazın

Yapılan Yorumlar

  1. Tebrik ediyorum seni HÜSEYİN abim.Sorunları tespitin ve çözüm önerilerin çok yerinde ve doğru.Yazmaya devam.