MERKEZİ ÇALIŞMALARIMIZA DEVAM

‘Yerel Yönetim Seçimleri’ ile ilgili şu son uyarıları yaptıktan sonra; ülkemizde tüketicilerin durumu, hakları ve sorunları ile ilgili olarak genel merkezimizce yapılan bazı çalışmaları sizlerle paylaşmaya devam etmek istiyorum.
Tüketiciler; belde, ilçe ve kentlerimizin yönetimine talip adaylardan ‘nasıl bir belediyecilik ve nasıl bir belediye yönetimi’ istediklerini, adaylardan alacağı şu soruların yanıtlarına bakarak, beklentilerine en uygun hangi adayı onaylaması gerektiğine karar verebilir.
1. ‘İklim-Eylem’ planı var mı?
2. ‘Çevre Programı’ var mı?
3. ‘Hava Kalitesi Planı’ var mı?
4. ‘Temiz, İçilebilir Suya Güvenli Erişimi’ sağlayacak mı?
5. ‘Katı-Atık Yönetim Planı’ var mı?
6. ‘Biyoçeşitliliği Korumak İçin Planı’ var mı?
7. ‘Yenilenebilir Enerji Kullanımına İlişkin Planı’ var mı?
8. ‘Katılımcı ve Şeffaf Belediye’ hedefliyor mu?
9. ‘Afet-Acil Durum Planı’ var mı?
10. ‘Kent İçi Ulaşım Planı’ var mı?
DEMOKRASİ, POLİTİKA, EKONOMİ VE TÜKETİCİ HAKLARI
Bir toplumda, demokrasi, politika, ekonomi kavramları birbiriyle etkileşim içindedirler. Tüketici hakları bu üç kavramında etkisindedir. İçinde yaşadığımız kapitalistlerin düzeninde halkın ezici çoğunluğunun zayıf durumda olması ve düzenin sahipleri tarafından mağdur edilmeleri, aldatılmaları, yanıltılmaları ve ezilmeleri nedeniyle, tüketici hakları kavramı ortaya konulmuştur.
En az 100 yıllık bir mücadele sonucunda 9 Nisan 1985 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda oybirliği ile kabul edilen evrensel tüketici hakları ülkemizde ne durumdadır? Tüketici haklarının tam olarak uygulanmasına gereksinmesi olan tüketiciler için demokrasi var mı? Tüketici hakları konusunda gerekli tüm idari, yasal, teknik, maddi, sosyal ve ekonomik düzenlemeleri yapmak için bir politika var mı? Mevcut ekonomik politikalar tüketici haklarının gereklerini yerine getiriyor mu? Tüm bu sorulara aşağıda açıklık getirilecektir.
Kimin için demokrasi?
Ezen ve ezilen sınıfların olduğu, üretim araçlarının ve paranın sahibi olan yaşadığımız kapitalist-emperyalist düzende demokrasi, düzenin sahipleri için vardır. Demokrasi kavramı ile Türkiye’nin de içinde olduğu tüm kapitalist toplumlarda halk-tüketici aldatılmaktadır. Çünkü, gerçek demokrasinin olduğu bir toplumda/düzende, ezen-ezilen, sömürücü-sömürülen sınıflar olmaz. Zengin-yoksul olmaz. Üretim araçlarının sahibi kapitalistler değil, toplum olur. Kişisel çıkarlar doğrultusunda her alanda her istediğini yapan ve bu konuda da devletin desteğini alan bir sermaye sınıfı olmaz. Gerçek demokratik halk iktidarında toplum yararına ve toplumun söz, yetki ve kararı ile her alanda bir planlama yapılır. Türkiye’de tüketici hakları hemen her alanda ayaklar altındadır. Kısaca, halkın ezici çoğunluğunu oluşturan aç, yoksul, işsiz ve emekçi tüketici kesimleri için demokrasi yoktur.
Politikada halkın/tüketicinin adı yok!..
Bir toplumda politika, üstyapıyı oluşturan araçlardan en önemlisidir. Toplumda egemen olan ekonomik sistemin yansımasıdır. Egemen olan politika yani siyaset, yalnızca ekonomiyi değil, sosyal ilişkileri ve uygulamaları, eğitimi, sağlığı, tüketici haklarının uygulama düzeyini, emekçi haklarının durumunu, üretim ilişkilerini etkiler ve belirler. Eğer, egemen olan düzen kapitalist düzen ise ki, ‘tüm dünyada egemen olan düzen kapitalizmdir’. Bu durumda, ülkede uygulanan politikaya da kapitalistler ve onların siyasi temsilcileri egemendir. Yani, ülkemizde de her alanda ve tüketici hakları alanında da yapılmış ve yapılacak olan düzenlemeler konusundaki politikaların belirlenmesi ve oluşturulmasında kapitalist-emperyalist düzenin sahipleri ve onların temsilcileri söz, yetki ve karar sahibidir. Söz konusu bu politikalarda ezilen yoksul, işsiz tüketicilerin ve halkın adı yoktur.
Toplumu açlığa ve yoksulluğa sürükleyen sermayenin ya da kapitalizmin ekonomisi
Bir toplumda açlığın, yoksulluğun, işsizliğin, sefaletin baş nedeni o toplumda uygulanan ekonomik düzendir. Ülkemizin de içinde bulunduğu kapitalist ekonomi düzeninde, işsizliğin, yoksulluğun ve açlığın nedenleri hep saptırılmış ve saptırılmaktadır. Üstelik de ülkemizde uygulanan ekonomi üzerinde emperyalist şirketler, yani, emperyalizm egemen durumdadır. Kısaca, ülkemizde uygulanan ekonominin sahipleri kapitalist-emperyalistlerdir. Ekonomik düzenin belirlenmesinde yoksul, işsiz, emekçi tüketicilerin değil, kapitalist-emperyalistler ile onların siyasi temsilcileri söz, yetki ve karar sahibidir.
Tüketici hakları; yalnızca kağıt üstünde!..
Tüketicilerin evrensel haklarından olan beslenme, barınma, sağlık, eğitim, ulaşım gibi temel gereksinimlere, Türkiye’de tüketicilerin yüzde kaçı tam ve eksiksiz erişebiliyor? Nüfusun yüzde 20’si açlık sınırının altında, yüzde 60’dan fazlası yoksulluk sınırının altında olmak üzere, nüfusun yüzde 80’den fazlası temel gereksinimlerine tam olarak erişemiyor.
Tüketicilerin diğer evrensel haklarından olan; tam ve eksiksiz bilgilenme hakkı, sağlık ve güvenlik hakkı, temsil edilme ve sesini duyurma hakkı, eğitilme hakkı, seçme hakkı, zararlarının karşılanması hakkı, ekonomik çıkarlarının korunması hakkı, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı ayaklar altındadır. Bu haklar, halkın ezici çoğunluğunu oluşturan aç, yoksul, işsiz, emekçi ve emekli tüketicileri ilgilendirmektedir. Düzene egemen olan sermaye kesiminin-kapitalistlerin böyle bir sorunu yoktur. Sorunu yaratan ve sorunun çözülmesini istemeyen onlar ve onların temsilcileridir. Kısaca; tüketici hakları, tüketiciler adına, yalnızca kağıt üstündedir.
Çözüm Nedir?
Yukarıda belirtilen sorunları yaratan ve içinde yaşadığımız düzende halk için, halk adına çözüm yoktur. Bu düzen, halk için, halk adına ve ancak halk tarafından değiştirilebilir. Hiçbir sömürünün olmadığı, aç-yoksul ve işsizin olmadığı, ezen-ezilen sınıfların olmadığı, gerçek halk demokrasisinin olduğu, politika ve ekonomide söz, yetki ve kararın halkta olduğu düzen halk için çözümdür.
REKLAMLAR, MARKALAR VE
ÇOCUKLAR(2)
Reklamlar ve reklamlarla markaların ön plana çıkartılmasının çocukların üzerindeki etkileri çok boyutludur. Bu etkiler, yalnızca çocuklar ve gençler üzerinde değildir. Dolaylı olarak, çocukların ailelerinin ve tüm toplum kesimlerinin de üzerindeki bu etkiler çok boyutludur.
Aldatıcı, yanıltıcı, istismar edici reklam yapılmazsa sorun çözülür mü?
Çünkü; başta gıda reklamları olmak üzere, çocuklara ve gençlere yönelik olarak yapılan tüm reklamların amacı, çocukları ve gençleri etkilemek ve yönlendirmektir. Özellikle de, çocukların ve gençlerin reklamlarda oynatılması bu etkiyi daha da arttırmaktadır.
Avrupa’da yapılan bir araştırmaya göre, çocuklar ve gençler ekonominin itici gücü konumundadırlar. Pazarlama ve reklam açısından çocuklar hedef grup olarak seçilmiştir. Türkiye’de çocuklar ve gençlerin en çok sevdiği çikolata, cips, ayakkabı, pantolon, gömlek ve diğer ürün markalarının büyük bir çoğunluğu yabancı ve dünyanın hemen her ülkesinde yer alan emperyalist firmaların ürün markalarıdır.
Reklam ve markaların çocuklar
üzerindeki etkileri
Televizyon reklam içeriklerinin çocuklar üzerindeki etkilerini etik açıdan ebeveynlerin çoğunluğunun nasıl algıladığına ilişkin göstergeler:
Çocukların tüketim alışkanlıklarını olumsuz yönde etkiler. Çocukları yanlış beslenmeye özendirir.
• Çocukları savurganlaştırır.
• Çocukların algılama sürecini bozar. Çocukların psikolojik gelişim sürecini olumsuz etkiler.
• Dilde bozulmalara yol açar.
• Çocuklara yönelik olmayan reklamlar çocukları daha olumsuz etkiler.
• Ahlaki gelişime zarar verir. Fiziksel gelişime zarar verir. Zihinsel gelişime zarar verir.
• İhtiyaç dışı ürün almaya yönlendirir.
• Saldırgan özellikleri özendirir.
• Marka bağımlılığı yaratır. Her gördüğünü almaya özendirir.
• TV reklamlarının içerikleri etik açıdan uygun değildir.
Görüldüğü gibi, araştırmada televizyon reklamlarının çocuklara çok yönlü zarar verdiği konusunda ebeveynlerin algısı ortaya konulmuştur. Özellikle de, Türkiye’de televizyonlarda çocuklara yönelik olarak yapılan çocukların oynadığı ya da oynamadığı reklamlarda ön plana çıkartılan yabancı marka reklamlarının çocuklara ve gençlere vermiş olduğu zararların yanı sıra, aile ve ülke ekonomisine de büyük zararlar vermektedir.
Sonuç ve Çözüm
Televizyonlarda yapılan reklamlar başta olmak üzere, her reklamda abartı vardır. Reklamlarda algı yönetimi vardır. Satın almaya ve tüketime özendirme vardır. Özellikle de, çocuklarda ve gençlerde, yabancı markalar belirleyici olmak üzere, markalara bağımlılık yaratma anlayışı egemendir. Çocuklar ve gençlerin markalara olan bağımlılığı ve tüketim eğilimleri ailelerini de etkilemektedir. Kapitalist-emperyalist firmaların kendi çıkarları doğrultusunda ve belirleyiciliğinde, çocuklar ve gençler başta olmak üzere tüm toplumda yaratılan tüketim eğilimleri ve alışkanlıkları ekonomik, sosyal, kültürel, çevresel ve hemen her yönden topluma zarar vermektedir.
Mevcut reklam mevzuatı bu sorunlara ve sonuca çözüm bulacak içerikte değildir. Özellikle de, çocukların ve gençlerin algısını yöneten, tüketim eğilimlerini belirleyen, psikolojilerini etkileyen reklamların bu etkilerini sıfırlayacak düzeye getirilmesine bilimsel çözüm aranmalıdır. Sağlığa zararlı gıda reklamları yasaklanmalıdır. Reklamlarda hiçbir abartıya yer verilmemelidir. Çocukların reklamlarda oynatılması yasaklanmalıdır. Reklam mevzuatı bu doğrultuda yeniden düzenlenmelidir.

Sorunsuz ve sağlıklı bir
yaşam dilerim.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol