Kıbrıs Gezisi 1

Kıbrıs'ı ilk görüşüm olacak. Tarihin derinlerinde, en eskilerinde bile sürekli insanlık evrenini meşgul etmiş, hep bir takım devinimlerin ve tepinmelerin sahası olmuş bir adacık. Bir baktın serçeye benzer, bir bakarsın cezveye. Kulbu bize yakındır da Ortadoğu'ya daha bir müsaittir. Kıçı veladıznanın elindedir. Kurcalar durur soytarı.
1974'te onsekiz yaşlarında delikanlılık çağımızdı. Aşıktık.
20 Temmuz sabahı herkes işini gücünü şaşırdı. Aşıklar aşkını, çiftçiler orağını, tarlasını, çimenini; arılar peteğini, çiçeğini, kovanının yolunu, girişini, analar aşını, babalar işini…
Koçburunlu, ince dudaklı, mavi gömlekli, şapkalı, kara kuru adam o sabah hepimizi şoka sokmuştu. Aklı sıra Rumlara da, Yunana da barışı getirecek bir harekâta girişiyordu.
Agam, Adana-Dörtyol'da askerdi. Bizim aileyi turşusuyu tutmuştu. Öyle üzülüyorlardı ki, ya çocuğumuz hemen savaş alanına sürülüverirse!
Oysa köylümüz Necdet Sakallı, biz ağzım burnum diyene kadar paraşütle Beşparmak Dağlarına inmişti bile. Ailemdeki bu derin kaygıyı, içli üzüntüyü gördükçe, algıladıkça, "Keşke onun yerine ben olsaydım da, gerekirse ölseydim, bunlardaki bu üzüntüyü görmeseydim!" diye düşünmüştüm.
Orak ayıydı. Artık orakçılar tarlaya giderken yanlarında radyo taşıyorlardı. Radyo bütün gün açıktı. Bir iki gün sonra Ihlamurtarla'da Çolak Mehmetlere biçerken, İbrahim Karaosmanoğlu'nun şehit oluşunu vermişti ajanslar. Derken gazeteci Adem Yavuz'u da…
Bizimkiler diken üstündeydi. O zaman cep telefonu yok ki anında haberleşilsin. O karışmalıkta mektup bile çok zor.
İşte böyle bir Kıbrıs. Hayalimizde: "Yeşil Kıbrıs!"
Kırklareli muhtarları ile 2012 Martında Balkanlara gitmiştik. Bosna'ya kadar uzanmıştık. Mostar Köprüsünün üzerinde pozlar verip fotoğraflar çekilmiştik.
O zaman da kafile başkanımız, İl Mahalli İdareler Müdürü Alaeddin İkican idi. Benim deyişimle, nam-ı diğer: "İkicanlı Müdürüm."
Yanı sıra İl Hukuk İşleri Müdürü ve Vali Yardımcısı Sayın Erhan Türker. Uyumlu, olumlu, verimli bir gezi olmuştu Balkanlara.
Aynı statüde bu kez Kıbrıs.
Kafile başkanımız yine Alaeddin İkican. Yani: İkicanlı Müdürüm.
Çoğunluğu muhtar, büyükçe bir bölümü de çeşitli mesleklerden ve mesleksizlerden katılımcılar.
Şöyle oldu, anlatayım şurasını da…
Yirmi gün kadar önceydi, ağustosun bilmem kaçı; Kırklareli'de gezinirken, vilayet önüne doğru yürürken sanki içgüdüsel olarak soluma dönüp Atatürklü Park'a baktım. Mutlaka orada tanış birkaç kişi olur. Süleyman Akgül olur örneğin. Kırklareli Hareketi Derneği THM Korosundan birileri… Muhtarlar olur. Mutlaka birileri vardır Atatürklü Park'ta, böylesi güzel havalarda.
O yana bakmamla birlikte bir ses yansıdı kulağıma. Bana sesleniliyor. Dikkat ettim sesin geldiği yana. Kavakdere muhtarı Vedat Dengiz, bana el ediyor, çağırıyor.
Hemen beden direksiyonunu kırdım ve parkın içine daldım, yanlarına vardım.
İkibuçuk yıl önce, Balkanlar gezisinde Vedat Muhtara, dil sürçmesiyle: "Muhtar Başkanı!" demiştim de…
"Yok. Muhtarlar derneği başkanı ben değilim de…" demişti.
"Eh o zaman beni hak erenler söyletiyor!" demiştim.
"İnşallah!.." demişti.
Vedat Muhtar bu kez Kırklareli Muhtarlar Derneği Başkanı olarak sesleniyordu ve o sıfatla çağırıyor, o sıfatla konuşuyordu. Kulağıma eğildi: "Kıbrıs'a gezi yapıyoruz. Aynı Balkanlara, Bosna'ya kadar gittiğimiz gibi!" dedi.
Nasıl olacak?" dedim…
Eh! Bundan sonrası bize kalsın. Anlaşıverdik tek celsede, iki konuşmada. Yirmi kadar muhtar vardı hazirunda, hiçbir sorun yaşanmadan…
Sadede gelelim mi?
Gelelim.

DEVAM EDECEK...

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol