KIBRIS GEZİSİ 5

Komşulardan bir erkek, ağır yaralı olarak kalıyor. Ölü taklidi yaparak kurtuluyor. Vahşetin izlerini silmemişler. Havlulardaki ayak izleri öylece duruyor.
Hangi ırktan, hangi milletten olursa olsun, insan, insana bu vahşeti nasıl uygular? Nasıl eli varır, canı, vicdanı nasıl eğilebilir, nasıl izin verebilir bu vahşete?
Lefkoşayı gezmeyi sürdürdük. Ledra Palas'ı gördük. Türk-Rum sınırına geldik. Telin öbür yanı Rum Kesimi.
Lokmacı Sınır Kapısı'ndayız.
Tam da şu sıralar Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Ahmet Davutoğlu burada, KKTC'yı ziyaret etmekte. Bizim gruptan bazı arkadaşlar Türkiye kafilesiyle karşılaşmışlar. Davutoğlu'yla konuşanlar olmuş aralarında.
Mola verildi. Çay, meşrubat, bira içildi. Ben hiçbir şey içmedim. Tek içkim su.
Selimiye Camisini ziyaret ettik. Burası aslen Sen Sofia Katedraliymiş. 1208-1326 yılları arasında yapılmış. İnşaatı 118 yıl sürmüş. Yapılırken ve daha sonra birçok kez çökmüş. Zemini kötü demek ki. Şimdi bile yıkım tehlikesiyle karşıkarşıya imiş. Evet, duvarlarından ve kolonlarından belli oluyor.
Bir muhtarımız acele abdest alıp namazını kıldı. Belki onun yüzüsuyu hörmetine çöküşü biraz daha gecikebilir!
Oradan hareket ettikten sonra otobüsümüze giderken Kurt Baba Bektaşi Türbesi'ne rastladık. Veli Kayan ve Mustafa Karaca'yla üçümüzün ilgisini çekti bu türbe. Ziyaret ettik.
Elmacıklı Mustafa Karaca, Kırklareli'de "Sarantalı Köylüm" gazetesinin patronu. Gazetesi için ayrıca bir muhabir titizliğiyle çalışıyor, fotoğraflarını ona göre çekiyor, gözlemlerini ona göre yapıyor.
Mustafa Karaca'nın ayrıca pozitif bir bakışı ve duruşu var ki, Kofçaz genelindeki Bektaşi köylerini araştırır, soruşturur, belgeler, belgeselleştirmeye gayret ederken adeta fahri bir Bektaşi Kültürü araştırmacısı tarzına bürünüyor. O yüzdendir, Kurt Baba Bektaşi Türbesi hemen ilgisini çekiyor. Veli Kayan'la ikimizi Kurt Baba türbesinin başına geçirip hemen bizi resimliyor. Ardından da ben onları…
16;00 sırası Lefkoşa'dan ayrıldık.
"Kıbrıs" sözcüğünün ilk söylenişi "Kubrum" imiş. "Cubrum" diye yazılırmış. Kubrum, "bakır" demekmiş. Onun için bulmacalarda bakırın simgesi "cu" imiş. "Kubrum" sözcüğü daha sonraları "Cubris" olmuş. Bu da "Kubris" diye okunmuş, öyle telaffuz edilmiş. "Kubris" te giderayak "Kıbrıs" olmuş. Yani, "Kıbrıs", "Bakır" demek oluyormuş. Burası bakır diyarıymış. Rehberimiz Yusuf bey bu açıklamayı getirdi.
Türk köylerinin yanından geçiyoruz. Eskiden Rumların yerleşim yerleriymiş buralar. Rum liderlerinden Hristofyas'ın doğduğu Dikmen köyünü gösteriyor rehberimiz.
Boğaz şehitliğini gezdik gördük. Burada 301 Mehmetçik + 26 Mücahit = 377 paraşütçü şehit yatıyor. (notumu böyle almışım. Sayıda, işlemde hata var.
Acaba yanlışlık nerede? Toplananda veya toplayanda bir yanlışlık mı yaptım yazarken. Toplam doğru: 377.)
17:10'da Merit Mert otelde olduk. Günün hoş yoğunluğunun ardından, tatlı yorgunluğu var üzerimizde.
17 Eylül Çarşamba sabahını da iki çorba ile başlattım. Hep tıka basa yemekle olmuyor bu iş. Yoksa, can boğazdan gidecek!
09;55'te otobüsümüz hareket etti. Ulukonak muhtarı Necdet Danışan'la koltuk arkadaşıyız.
Necati Danışan, içtenlikli, hevesli, konuşkan, iyi niyetli ve hep bir şeyleri yüreğinde gezdiren, yaşam isteği ve hevesi yüklü bir insan. Hep bir şeyler anlatmaya, üretmeye ve paylaşmaya gayret eder bir yapısı var.
Doğu Akdeniz'in şımarık kızı Girne'de yol alıyor otobüsümüz.
Girne'yi kuran, Pers Kralı Kayra imiş. Girne'nin ilk adı "Çerinis".
2000 yıl önce Roma döneminde "Korineum" olmuş.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol