KIBRIS GEZİSİ 5

MAVİ KÖŞK (İBRET MÜZESİ)
Bu köşkü, İtalyan asıllı bir avukat, Paulo Pavlidis yaptırmış. Bu avukat, o dönem Başpiskopos Makarios'un avukatlığını ve akıl hocalığını yapmış. Sıkı bir Türk düşmanı ve aynı zamanda güçlü bir silah kaçakçısıymış.
Hem İtalyan, hem Makarios'un avukatı, hem silah kaçakçısı ve mafya… Türk ve Rum insanlar büyük bir kinle, öfkeyle, büyük bir hırsla birbirini boğazlar, savaşır, öldürürken, bu adam burada zevk-ü sefa içinde, akıl almaz bir lüksün merkezinde yaşam sürmüş. O devirde, 1967'de televizyon denen alet buraya konmuş. Amerika'dan 1953 yapımı bir piyano gelmiş. Akıl almaz konfor. Süt banyosu sefaları. Seçkin konukların ağırlandığı odalar, salonlar. Toplantı yerleri, çalışma odaları… Saymakla bitmez. Gidip görmeden yazmakla anlatılamaz. Sophia Loren İtalyan mıydı? O bile gelip burada kalmış, konuk olmuş bu mafya babası avukata.
Mersin buradan 60 kilometre kadarmış. Tam açık havada Türkiye kıyıları, Mersin buradan seçilebiliyormuş.
Dondurmalar yendi, bir şeyler içildi. 12;45'te ayrıldık.
Lefkoşa'ya doğru yola koyulduk.
Toprak yüzde yüz kurak. İçler acısı bir görüntü ve anlatılamayacak kadar acı bir durum. Kıbrıs'a hiç kar yağmadığı gibi yağmuru da olağan üstü az alıyormuş. Bir koyun sürüsünün yanından geçtik. Hektarlarca kupkuru bir arazide bu sürü ne bulur, ne yer? Bir iki çıtır dikenlik, minik kümeler var. Keçiler onların başında akılları sıra ziyafet çekiyorlar kendi kendilerine.
Sulu tarım diye bir şeyin esamisi yok. Mersin-Dragon'dan buraya balonlarla su getirilecekmiş. Önümüzdeki yıl gerçekleşecekmiş. O zaman belki bir miktar sulu tarım yapılabilir.
Güzellik İlahesi Afrodit'in doğduğu varsayılan Hırsofu Körfezi'nden geçiyoruz. Afrodit hanım burada Akdeniz'de midye kabuğundan çıkmış. Bir kayanın üzerine oturup duş almış. O gün bugün o kaya hep terlermiş ve altında göl oluşurmuş. Afrodit'in teni dokunur da kaya terlemez mi? Erimediğine dua etsin!
Erir, en azından terler.
Lefkoşa'ya doğru giderken gece barlarının, gazinoların yoğun olduğu yerlerden geçiyoruz. Kocaman tabelalarında "pleyboy" yazıyor ve tavşan kulakları simgeliyor görüntülerini.
Gönyeli, Alayköy, Metehan (Kermia) köylerinin kimi içinden, kimi kıyısından, kimi yanından geçtik. Karşı dağda, Türk-Metal İş Sendikası Başkanı Mustafa Özbek tarafından taştan yaptırılmış, boyutları 482'ye 275 metre olan çok büyük bir Türk Bayrağı.
Öğle sonrası Lefkoşa'yı geziyoruz. Barbarlık Müzesi'ni ziyaret ettik. Elazığlı Dr. Nihat İlhan'ın eşi, çocukları ve komşularının katledildiği ev. Bunun kitabını yazan oldu sanırım. Kitabını değilse bile bir gazeteye detaylarıyla anlattı birileri, okumuştum. Dünyaya, dünya sosyetesine ve arenasına Türkleri barbar olarak lanse etmeye çabalar ya bir zihniyet. Tamam, ne Türkler, ne de Müslümanlar, o kadar da masum, kadirşinas değiller. Bunu ülkemizde Maraş'ta, Sivas'ta vesair yerlerde yaşayarak anladık, algıladık. Ortadoğu'da dünya durdukça yaşayacağız, göreceğiz, içinde olacağız.
İyi de… Türklere bu ithamda bulunan, bu acımasız yaftaları yakıştıran dünya devletleri ve ulusları da o kadar masum değiller. İşte burada, bu "Utanç Müzesi"nde görüldüğü ve anlatıldığı gibi, vahşet, insanlığın damarında var. Vahşeti uygulamak için şu ırktan, bu soydan olmak gerekmiyor. Dünyanın, yeryüzünün en kültürlü, en uygar, en bilinçli, bilimli bilinen Yunan (Grek) ırkı, şu an bu görüntüyü sergiliyor.
LEFKOŞA
Yönümüz Lefkoşa'ya.
Elazığlı Doktor Nihat İlhan'ın evini gördük. Artık orası "barbarlık Müzesi". Kendisi göreve gittikten sonra eşi ve çocukları evdeler. Komşuları, onlar evde yalnız kaldılar, her hangi bir kötülüğe düşebilirler diyerek onların evine geliyorlar, birlikte olmak için.
Rum milisler evi basıyor. Doktorun karısı, çocuklarını alıp banyoya sığınıyor, kapıyı kilitliyor ama milis'e banyo kapısının kilidi baflar mı? Evde ne kadar canlı varsa katlediyorlar.

DEVAM EDECEK...

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol