KIBRIS GEZİSİ 3

Taşağıl muhtarı Zafer Çevik, sabah otobüse son binen kişi oldu. Onu köyünden geçerken yol kıyısından aldık. Muhtarlıkta iddialı olan gençlerden biri. Sözlerinde, konuşmalarında bir kararlılık var.
Gezinin kıdemlilerinden biri Kızılcıkdere muhtarı Hasan Görgüner. O artık bu işlerin kompetanlarından.
Lüleburgaz taraflarını geçerken 06;55 sıraları güneşin doğuşunu izledim ve fotoğrafladım. Önce güneşin okları vurdu bulutların ardından, kararlı bir biçimde. Kıyılarında kızıl şeritler oluştu. 07;02'de güneş göründü. Güneşi müjdeleyen kızıl kaytanlar artık yoktu. Çünkü kendisi gelmişti güneş. Habercilerine gerek kalmamıştı.
Sanırım İkican'ın bulmaca ekini ondan habersiz arakladım ve İstanbul'a kadar bulmaca ve sudoku ile sürdürdüm yolculuğu.
Çapalı canlardan Rıza Keleş'e götürmekte olduğum ıhlamur ve köy yumurtaları hakkında Rıza'yla birkaç tel bağlantısı oluşturduk. İlk bağlantıyı 07;30'da oluşturduk. Rıza bu sıralar ayaktaydı.
E-6'da yol alıyoruz sabahın seherinde.
08;20'de Bahçeşehir'deyiz. Trafik durdu. Okulların açılış günü ve günlerden pazartesi, haftanın ilk işgünü. İstanbul'a has bir yoğunluk, kaçınılmaz bir durum.
Boğazköprüsü'nü geçtik geçmedik…
Muhtarlar Birliği Başkanı Vedat Dengiz'in içtenliği, heyecanı, güzelliği, yapıcılığı ve babacanlığı bir başka. Ara sıra bana seslenmekten ve "Hadi bakalım! Sazını çıkar, şu milleti bir uyandır!" demekten kendini alamıyor.
"Milletin uykusu var muhtar başkanım. Uykusunu bölmeyelim ortalığın!" diyorum ya…
Zaman geliyor, bağlamayı kılığından, kılıfından soyuyoruz. Sabahın seherinde usuldan başlıyoruz "Kırmızın gülün alı var!" demeye.
Bir türküden sonra durdum.
"Hadi, neden hemen durdun?" diye atılınca Vedat aga…
"Bu kadar paraya bu kadar türkü… Na'ka para, o ka türkü!" dedim, gülüştük.
Bakıyorum, herkeste bir sevgi, ilgi, sevecenlik ve katılım. Şevkim geliyor, isteğim artıyor.
Birkaç adet ekledik. Kaptanımız Erzurumlu. Ona da iki Erzurum türküsü yaptık: "Dün gece yar hanesinde yastığım bir taş idi" ve "Uykudan uyanmış gözleri bir hoş" dedik Erzurumlu Emrah'tan. Zaten menzile de yaklaştık artık.
09;50'de Sabiha Gökçen Havaalanı kapısına vardığımızda otobüsten attık cennetlik gövdelerimizi. Hemen indiğimiz yerde Rıza ile buluştuk. Emanetlerini devrettim. Vedalaştık ve…
Havaalanının içine girdik. Birkaç kontrollü geçiş, kemer sök takların ardından işlemler tamamlandı. 11;40'ta 201-B salonunda oturup uçak saatini beklemeye koyulduk.
Bizler hantal huntul otururken, biri dişi biri erkek, yabancı asıllı iki genç insan, ayakta, durdukları yerde spor yapıyorlar. İkisi de çıta gibi, kayış gibi, ikisi de son derece sağlıklı. Estetik biçimde eğiliyor, bükülüyor, bazen tekli, bazen çiftli hareketler yapıyorlar. Bazen zevkle ve şevkle sarılıyor, enselerinden, yanaklarından abartısız, sempatik biçimde öpüşüyorlar. İneceli Hasan agayla bana da onları içten içe hayranlık ve takdir duygularıyla izlemek kalıyor.
13;15'te uçağa bindik. 19-A'dayım. 13;30'da havalandık. Yanımda Devletliağaç muhtarı Mutlu Uslu ve bitişiğinde Alirıza Başkurt.
Akdeniz'i geçtikten sonra Kıbrıs üzerine gelince göz alabildiğine kıraç, kapkara bir toprakla yüzleştik. Hayalimizde "Yeşil Kıbrıs" duruyordu oysa. Bu zamana kadar hep yeryüzünde bir "Yeşil Kıbrıs" imajı yaşatmıştık. Bugün yüzleştiğimiz Kıbrıs'ın ne yazık ki kapkara, kupkuru bir toprak parçası olduğuna gözlerimizle tanık olduk. Kimbilir belki Türk kesimi böyledir de Rum kesimi gerçekten yeşillik, mümbittir, olabilir mi?
14;40'ta Ercan Havaalanı'na indik. Uçaktan indiğimiz an pırıl pırıl bir güneş vardı ve bizim kafile bir yerden bir yere geçerken güneşli havada yağmura yakalandık. Bereketimizle mi gelmiş oluyorduk acaba?

DEVAM EDECEK...

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol