KOZMETİKLER

Toplumların bir diğer yarısı olan kadınlardaki güzellik, güzelleşmek makbul ve anlaşılabilir bir insani taleptir. Her ne kadar, özellikle üretim sektöründeki yüksek kar marjı nedeniyle sermaye, kapitalist hatta, liberal anlayışların önceliklerinden biri de olsa güzellik; hem güzel olanı hem de karşısındakileri mutlu eder.
Bana sorarsanız, güzelliğin önemsiz olduğunu söyleyemem ama beden, akıl ve ruh sağlığı ile zeka ve dünya görüşünün çok daha önemli olduğunu düşünüyorum.
Her neyse; konumuz, güzellik için kullanılan kozmetik ürünlerin durumu. Güzelleşmeye karşın; onca uğraşa, zahmete ve paraya karşın, sağlığımızın risk altına girmesini kimse istemez. Aşağıdaki bilgiler, konunun uzmanı olsalar dahi 'insan ve doğa dostu mücadele örgütleri' tarafından verilseydi, eminim birçok kişi önyargılı yaklaşırdı. Ama, en yetkili, en güvenilir(!) kurum devlet tarafından verilmiş olduğu için, lütfen ciddiye alalım. Ayrıca; bu bilgiler ışığında insan hayatının ne denli önemsiz görüldüğü, söz konusu durumun yasal, idari ve teknolojik nedenleri, boyutları ve bedeli, ilgili kamu kuruluşlarının sektör üzerindeki denetim etkisizliği ya da yetersizliği, konu ile yakın ilişkisi olan meslek kuruluşlarının sorumluluğu vb. durumların da irdelenmesi gerekiyor. Sağlık Bakanlığı 'Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu' (TİTCK) tarafından yapılan açıklama şöyle:
"TİTCK Denetim Hizmetleri Kozmetik Denetim Daire Başkanlığı'nca, ihbar ve şüphe üzerine bu yılın mart-haziran döneminde 5 bin 338 kozmetik ürün denetlenmiş olup, bunların 518'inin teknik düzenlemeye aykırı, 4 bin 727'sinin ise güvensiz olduğu tespit edildiği bildirilmiştir.
Halk arasındaki adıyla "merdiven altı" olarak bilinen işletmeler ve taklit olduğu şüphesiyle denetlenen 5 binden fazla üründen hemen hemen tümünün güvensiz ve mevzuata aykırı olduğu belirlendi.
Güzelleşmek için kullanılan yüz maskesi, kil ve krem gibi ürünlerde mikrobiyal üreme ve kurşun gibi bazı zararlı kimyasallar tespit edildi.
TİTCK, kozmetik denetimleri kapsamında, ihbar ve şüphe üzerine yapılan incelemelerde "merdiven altı" niteliğindeki işletmeler ve taklit ürünlerin insan sağlığını tehdit eden maddeler içerdiğini tespit etmiştir.
Yüz maskesi, kil, krem gibi cilt bakımı için kullanılan ürünlerin çoğunda mikrobiyal üreme saptanırken, içeriğinde kurşun gibi zararlı kimyasallar bulundu, ayrıca bazı kimyasalların da limitin üzerinde olduğu belirlendi.
Ağda sonrası bakım kreminde, kozmetik mevzuatına aykırı "Diklofenaksodyum" adlı ilaç etken maddesi tespit edildi.
Denetimlerde ayrıca, piyasadaki çok sayıda taklit parfümle ilgili de işlem yapılmıştır.
Yasal, idari ve teknik düzenlemelere aykırılık gerekçesiyle toplam 225.447 TL, güvensizlik gerekçesiyle toplam 105.000 TL, mevzuat çerçevesinde ise, 90.000 TL para cezası uygulanarak, toplam 420.447 TL para cezası kesildiği bildirilmiştir."
NÜKLEERE KARŞIYIZ…
Sadece bugünü ve biz insanları değil, yarınları ve bizimle birlikte yeryüzünün diğer paydaşları olan canlılarla birlikte bir bütün olarak doğayı savunan bizler, 'nükleere karşıyız'.
Çünkü; nükleer konulu çalışmaların, henüz dünyada kontrol edilemeyen bir güç olarak canlı ayırımı yapmadan riskleri, atıkları ve tehlikeli olumsuz etkileri ile geleceğimizi ipotek altına aldığını artık herkes biliyor. Doğal kaynaklar başta olmak üzere, canlı-cansız tüm varlıkların sömürülmesiyle, gelecek yerine yalnızca ticareti düşünen nükleer lobilere karşın, sayılamayacak kadar çok nedeni var nükleere karşı olmamızın. Nedenlerimizin somut gerekçelerine gelince;
Örneğin; Türkiye'de bir intihar girişimi olan, 'Akkuyu Nükleer Santral' projesinin son durumuna yasal mevzuat, idari ve teknolojik açıdan bir göz atalım isterseniz.
Akkuyu'da kurulması planlanan nükleer santralin, Çevresel Etki Değerlendirmesi' raporu, 'Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na 3. kez sunuldu. 24 Temmuz'da 4000 sayfalık raporun değerlendirme toplantısı yapılacak. Oysa, halen projeyle ilgili eksikler var.  
Akkuyu'ya nükleer santral kurmaya çalışan şirket, Çernobil nükleer felaketinin aktörlerinden biri olan Rosatom. Santralle ilgili hazırlanmış ÇED raporunda, nükleer kaza halinde ortaya çıkacak zararın sorumlusunun kim olacağı sorusuna cevap yok, üstelik raporun tek eksiği de bu değil. Değerlendirmeye göre, raporda sorumluluk konusundan nükleer atıklara ve güvenlik konusuna kadar pek çok alanda eksiklikler bulunmaktadır.
Raporda tüm hukuki sorumluluğun adresi olarak gösterilen Akkuyu NGS şirketi, sermayesiyle sınırlı bir şirket olduğu için, Akkuyu'da gerçekleşmesi olası bir kaza sonrası, şirketin hukuki sorumluluğu üzerine alma koşulları ve kabiliyeti yokmuş.
Ayrıca; ÇED raporunda referans gösterilen, sorumluluğun nasıl düzenleneceği ile ilgili uluslararası anlaşmalar da yetersiz. Kısacası; mevcut durumda, olası bir kaza halinde maddi zararın büyük kısmı halkın cebinden çıkacaktır.
ÇED raporundaki eksikler sadece sorumluluk konusuyla sınırlı değil. Diğer eksikler ise şöyle:
"    Reaktör daha önce denenmemiş.
"    Güvenlik şartları ile ilgili bilgiler sınırlı.
"    Acil durum planı sadece 5 km çapını kapsıyor.
"    Fukuşima'dan alınan dersler entegre edilmemiş.
"    Atıklar ile ilgili olan bölüm gizliliğini koruyor.
 "Nükleere hayır, yaşama evet" demek kadar haklı, gerekçeli, tutarlı, sorumlu davranış ve kutsal bir talep var mıdır acaba?  Bu ve her konudaki, seçim ve kararların sonuçlarıyla ilgili sorumluluğunu, ne yazık ki herkes sadece kendi taşımıyor.

Sorunsuz ve sağlıklı bir yaşam dilerim.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol