KALKINMADA EĞİTİM ÖNCELİK TAŞIR (3)

Ekonomik faaliyetlerini bu gerçek çemberinden geçirecek şekilde rasyonalize, realize etmeden bir milletin kalkınmasından söz etmek gülünçtür.
Ekonomiler kalkınmayı bilirler ki ekonomide rasyonalizasyon denen bir şey vardır. Ekonomiyi savunan arkadaşların tarımda, sanayide ve diğer istihsal kollarında ekonomide aranılan bu prensibi nasıl gerçekleştireceklerini ve bunun tekniğini müstahsile nasıl öğreteceklerini doğrusu ya merak ediyoruz. Acaba eğitime başvurmadan bu mümkünmüdür. Bizim gerçeğimize göre eğitimden geçmedikçe ekonomik anlamdaki rasyonalizasyonun hedefi olan iktisadilik prensibini gerçekleştirmek, istihsalde yapılan masraflarla elde olunan faydalar arasındaki dengeyi ayarlamak ve iktisadi rizikoyu asgari bir dereceye indirmek, her türlü yanlış hareketi önlemek ve bunların neticesinde de kuvvetten, zamandan, paradan tasarruf ederek yüksek başarıya ve refaha kavuşmak mümkün değildir. Çünkü bütün bu faaliyetler bilgi ister, eğitim ister, kültür ister. Ama bu bütün istihsal şubelerinde ve sanayi işletmeciliğinde rasyononalizasyonu gerçekleştirmek için şarttır. Bilimsel gereklere uygun faaliyet tekniğini müstahsile mal etmek ve bunu uygulama alanında değerlendirmek yine bir eğitim işi olmaktadır. Mesela bir memleketin iklim ve toprak şartlarının özellikleri kesin olarak tespit edilmedikçe ve bu özelliklere göre bir tarım bilgisi verilmedikçe acaba Tarım alanında bir kalkınma olacağını düşünebilir miyiz?
Tarımı ele almışken şu gerçeklere de dokunmayı faydalı buluyoruz. Ünlü Alman Prof. Bade’nin memleketimizin kalkınması için verdiği raporda zikrettiğine göre Eğitime öncelik vermemiş ülkelerde halkın gıdasını hububat teşkil etmektedir. Ekmek, bazlama, bulgur, tarhana ve un çorbaları halkın başlıca gıdasını teşkil etmektedir.
Türkiye’de bir aile ortalama 70 - 80 kilogram süt istihlak etmektedir. Oysa ki Almanya’da bir ailenin istihlak ettiği süt miktarı 700 kilodur. Peki, Türkiye’de ki bu aileyi Alman ailesinin seviyesine nasıl yükseltmeliyiz? Mesela yine Türkiye de bir insanın 3000 civarındaki aldığı kalorinin %80 nişastalı gıda maddelerinden, %2’si nebati yağ ve sebzelerden, %7’si süt ve süt mamullerinden, %1 de ettendir.
Ve Türkiye’de bir aile yılda ortalama 2.5 kilogram et ve 2,5 kilogram sebze yemektedir. Acaba Türkiye'mizde hayvan beslenmediğinden, sebze yetişmediğinden mi halk et ve sebze yememektedir yoksa bu eğitimsizlikten mi ileri gelmektedir?
Yine Bade’nin raporunda zikrettiğine göre halkımızın çok iyi beslediği hayvandan senede 400-500 kilogram süt aldığı, fakat aynı cins hayvan Karacabey Harasında beslendiğinde yılda 1000 kilogram süt vermektedir. Görülüyor ki bilgili ellerde sonuçlar çok daha memnuniyet verici şekiller almaktadır.
Sözümüz buraya geldikten sonra Ekonominin teşkilatlandırılmasından sonra kalkınmaya gidebilecek olanların önüne zirai durumumuzu ve aç kalmamızın nedenlerini sürelim:
1- Topraklarımız dinlendirilmiyor.
2- Topraklar gübrelendirilmiyor.
3- Verimin düşüş sebepleri araştırılmıyor
4- Makineler hor kullanılıyor, bakım yapılmıyor.
5- Köylü hesapsız borçlanıyor.
6- Buğdayın kalitesine önem verilmiyor.
7- Zirai gelir tasarruf edilmemekte, gelecek düşünülmemektedir.
Devamı var...

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol