HAYAT BİLGİSİ!

Yaşam durağan değil, her gün-her an değişiyor ve sürekli bir devinim içinde. Fiziksel anlamda statik olarak durduğunu varsayarsak, bu geriye doğru gitmiş demektir.
Yeryüzünde yaşayan insanların büyük bir çoğunluğu bilimin, teknolojinin, sosyal ve toplumsal yaşamın nasıl düzenlendiği ve modernize edildiğinin farkında bile değildir. Bu değişim ve dönüşümün nasıl gerçekleştirildiği, kimlerin buna katkı sunup emek harcadığı ve maddi-manevi nelere mal olduğu ve de ne bedeller ödendiğinden de haberleri yoktur.
Hal böyle iken; gezegenimizdeki her türlü değişimler üzerine çalışan bilim insanları, deneylere dayalı toplumsal davranış ve yaşam kuralları hakkında bilimsel saptamalar ile modern ve çağdaş toplumlarda huzur, mutluluk ve güvenlik kaygılarını da dikkate almışlardır. Buna örnek iki deney ve birde ileri teknoloji ürünü nükleer enerjiye karşı kaygıları içeren bir görüşten söz edeceğim.
Toplumsal Davranışlarımıza Ayna Tutan "Maymun - Muz Deneyi"!..
Birkaç maymun, bir merdiven, su ve muzları içeren G.R Stephenson'ın bu deneyi maymunların korkuya karşı verdikleri tepkilere dayalı. Öğrenilen davranışlar ve grup dinamiği hakkında harika bir çalışma. Deney, özet olarak şöyle cereyan etmektedir;
1. Bir grup bilim adamı bir kafese 5 maymun ve tepesinde muzlar bulunan bir merdiven yerleştiriyor.
2. Ne zaman bir maymun merdivenin tepesindeki muzlara ulaşmaya çalışsa bilim adamları diğer maymunları soğuk suyla sırılsıklam ıslatıyorlar.
3. Bir süre sonra, ne zaman bir maymun merdivene tırmanmaya yeltense diğerleri o maymunu engellemeye, hatta dövmeye başlıyor.
4. Bunun üzerine doğal olarak, muzlar ne kadar cezbedici olsa da hiçbir maymun merdivene tırmanmaya cesaret edemiyor.
5. Daha sonra bilim insanları maymunlardan birini kafesten alıp farklı bir maymunu içeriye bırakıyor.
Bu yeni maymunun yaptığı ilk şey merdivene tırmanmak oluyor ve diğerleri onu hemen dövüyorlar. Birkaç kez dövüldükten sonra yeni maymun da nedenini bilmemesine rağmen merdivene tırmanmaktan vazgeçiyor.
6. İkinci bir maymun daha başka bir maymunla değiştiriliyor ve yine aynı şey oluyor.
İlk maymunun yerine gelen maymun da yeni maymunu dövenler arasında yer alıyor. Üçüncü maymun kafesten çıkarılıp yerine başka bir maymun geliyor ve sonuç aynı. Dördüncü maymunda da sonuç yine aynı oluyor ve yeni maymunu dövüyorlar. Daha sonra beşinci maymun kafesten çıkarılıp yerine yenisi yerleştiriliyor
7. Sonuç olarak daha önce soğuk suya hiç maruz kalmamalarına rağmen merdivene tırmanmaya çalışan maymunu döven 5 adet maymun ortaya çıkıyor.
8. Maymunlara neden bunu yaptıklarını sormak mümkün olsa cevapları muhtemelen "Bilmem, burada işler böyle yürür" tarzında olurdu.
Bu cevap size de tanıdık gelmiyor mu?
Maymunlar gibi olmayalım; aklımızı kullanalım, sorgulayalım, soru soralım.
Bu çalışma: Stephenson, G. R. (1967). Cultural acquisition of a specific learned response among rhesus monkeys. In: Starek, D., Schneider, R., and Kuhn, H. J. (eds.), Progress in Primatology, Stuttgart: Fischer, pp. 279-288. gerçekleştirilmiştir.
Pirelerde Öğrenilmiş Çaresizlik, Zihinlerdeki Cam Tavan.
Yapabilecekleriniz, düşündüğünüz kadardır!..
Biliyorsunuz pireler çok yükseğe sıçrayabilen muhteşem hayvanlardır. Bu hayvanlar rahatlıkla çok yükseğe sıçrayabilirler. Bir pireyle atın yüksekliğini karşılaştırırsanız aynı yetenekle atın Eyfel Kulesi'nin üzerinden rahatlıkla atlayabildiğini görürdünüz.
Pire sirklerinde bu hayvanlarla gösteri yaparlar. Bunlar belli yükseklikteki cam kavanozun içerisinde sıçrar dururlar ve hiçbirisi bunun üzerinde sıçrayıp kaçamaz. İşin ilginç tarafı ömürleri birkaç hafta ile birkaç ay arasında değişen bu hayvanların eğitimi haftalar alabilir ve belli kısmı daha sirkte gösteri yapamadan ölür. Peki bu pireler yeteneklerine rağmen nasıl fazla yüksekliğe zıplayıp kaçmazlar?
Buyurun. Bunları eğitim sırasında bir cam kavanozun içine koyarlar. Kavanozun tavanı da camla kaplıdır. Kavanoz alttan ısıtılır. Zavallı pireler zıplayarak kaçmaya çalışırlar ama nafile. Tavandaki cama çarparak düşerler.
Zemin de sıcak olduğu için tekrar zıplar, tekrar cama vururlar. Pireler sonunda cam tavan sayesinde bu yükseklikten fazla zıplamamayı öğrenirler. Cam kapak açıldığında da daha fazla yükseğe atlamazlar.
Yani, artık çaresizliği öğrenmişlerdir. Pireler sirkte gösteriye hazırdır. Üzerlerinde cam engeli olmamasına ve daha yükseğe zıplama imkanları olmasına rağmen buna hiç cesaret edemezler.
Öğrendikleri çaresizlik nedeniyle var olan yeteneklerini ömürlerinin sonuna kadar kullanamazlar. Köle olarak yaşamaya devam ederler. Özgürlükleriyle aralarında aslında zihinlerinde oluşturduğu cam tavan vardır.
İnsanların farkı: "Bir şeyin imkansız olduğuna inanırsanız, aklınız bunun neden imkansız olduğunu size ispatlamak üzere çalışmaya başlar.
Ama; bir şeyi yapabileceğinize inandığınızda, gerçekten inandığınızda, aklınız yapmak üzere çözümler bulma konusunda size yardım etmek için çalışmaya başlar." (Dr. David J. Schwartz)
Nükleere Karşı Çıkmanın İlk 35 Nedeni!..
Çevreyi yeşil ile tanımlayan ve politik mücadelesini veren, tanıdığım en realist çevrecilerden biridir Ümit Şahin. Nükleer enerji konusundaki kaygılarını da objektif bir yaklaşımla dile getirmiştir.
Nükleere karşı olmanın, bilim ve teknolojik gelişmeye karşı olmakla aynı anlama gelmesine izin verilmemelidir. Nükleer teknoloji; ister kabul edelim, isterse etmeyelim bugün ileri seviyede bir bilimsel gelişimin ürünüdür. Nükleere karşı kaygıların toplum üzerindeki etkilerini benimsetmek; bazı bilinçsiz nükleer karşıtlarının söylediği gibi, onu karalamakla mümkün olmuyor. Her açıdan daha güçlü argümanlarla donanımlı nükleer yanlıları, daha güzel ve zengin bir gelecek vaadi ile tüm riskleri gölgeleyebilmektedirler. O nedenledir ki; nükleere karşı mücadele, sayın Ümit Şahin'in dediği gibi, nükleerli bir yaşamın bize vaat ettiği tüm koşulları anlatmak, gerekçelerini sıralamak ve toplumu buna inandırmaktan geçer. İşte gerekçeler:
A- Politik gerekçeler:
1. Nükleer santraller, endüstriyalizmin ve yüksek teknolojiye tapınmanın en uç noktalarından birini temsil eder.
2. Aşırı enerji tüketimine ve masif (büyük miktarlarda) enerji akışına olan bağımlılığı arttırır, enerji yoğunluğunun düşürülmesi girişimlerini baltalar.
3. Tüketim toplumunu, enerji israfını ve kullan at mantığını seçeneksiz hale getirir.
4. Nükleer silahlanmayla ve savaşlarla bire bir ilişkisi vardır, askeri ya da sivil reaktörlerin bazı tipleri nükleer silah hammaddesi üretir.
5. Uluslararası güç dengelerinde barışçıl olmayan stratejik bir silah olarak kullanılır.
6. Merkezi denetimi zorunlu kıldığı için enerji üretiminde ve dağıtımında merkezileşmeye neden olur.
7. Yapımına antidemokratik süreçlerle, merkezi olarak ve kamuoyunda özgürce tartışılmasına izin verilmeden karar verilir; aynı şekilde yapılır ve işletilir.
8. Toplumu ikna etmek için beyin yıkama/rıza yaratma kampanyalarını kullanır.
9. Şeffaf değildir, yatırım kararından silah yapımına, kazalardan atıklara kadar her aşamada gizlilik esastır.
10. Teknolojiyi elinde tutan, denetleyen ve dağıtan hegemonik devletlerin gücünü ve bu ülkelere olan bağımlılığı arttırır.
11. Teknokrasinin ve uzmanların egemenliğindeki toplumsal ve ekonomik düzeni pekiştirir.
12. Sabotajlara karşı korunma adına asker ve polis denetimini meşrulaştırır.
13. Özellikle yatırım aşamasında büyük rüşvetler döner.
14. Enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji ekonomisine geçişin önünde engel oluşturur.
15. İklim değişikliğinin çözümü için asıl yapılması gerekenlere karşı kalkan olarak kullanılır.
16. Toplumda "herşeye kadir canavar 'nükleer teknoloji' karşısında kalıcı ruhsal hasar" oluşturur (F. Hundertwasser, 1979).
17. Enerjiyle ilgili araştırma bütçelerinin büyük bölümü yenilenebilir kaynaklar yerine nükleer enerjiye harcanır.
18. Toplumda nükleer teknolojiye karşı olağanüstü bir güvensizlik mevcuttur.
B- Nükleer enerji üretimindeki sakıncalar:
19. Teknolojisi, yapım, inşaat ve güvenlik maliyetleri çok yüksektir.
20. Riski çok büyük olduğu için sigortalanamaz ve finansal riski kamuya yüklenir.
21. Yapım süresi çok uzundur, büyük gecikmeler yaşanır ve zamanında bitmez. Geri ödeme süresi çok uzundur.
22. Uranyum madenciliği ve yakıt üretimi/zenginleştirme aşamalarında sürdürülebilir olmayan kaynak bağımlılığı yaratır.
23. İşletim ömrü 40 yıl kadardır ve bu aşamadan sonra devreye giren söküm maliyetleri çok yüksektir.
24. Yüksek düzeyde uzman iş gücü kullanır, yerel ve ulusal düzeyde anlamlı istihdam yaratmaz (kaza sonrası temizlik işleri hariç).
25. Enerji üretimi verimsizdir (soğutma sırasında büyük miktarda enerji kaybı olduğu için üretilen net enerji miktarı düşüktür).
26. Arızalarda üretim çok uzun süre durur, santral atıl hale gelir.
C- Nükleer enerji üretiminin riskleri ve tehlikeleri:
27. Kazalardan kaçınılamaz, tasarım kusurları, yıpranma, mekanik ve insani hatalar nedeniyle kaza olasılığı yapısaldır. "Yeni" diye pazarlanmaya çalışılan modeller için başka bir deneme olanağı olmadığı için toplum "kobay" olarak kullanılacaktır. Kaza ve sızıntılar, yüksek toplumsal maliyete yol açar ve sınır tanımaz.
28. Normal işleyişi sırasında farkedilmeyen sızıntılar nedeniyle çevresinde radyoaktif kirlilik yaratır.
29. Yüzbinlerce yıl radyoaktif kalan atıkların zararsız hale getirilmesi mümkün değildir.
30. Çeşitli şekillerde yarattığı radyoaktif kirlilik hastalıklara, hayvan ve bitkilerde mutasyonlara yol açar.
31. Sabotajlara açıktır.
32. Deprem sırasında kaza riski ortaya çıkar. Fay hatları yakınına reaktör kurulması ekstra risk yaratır.
33. Sel ve tayfun gibi meteorolojik afetlerde kaza riski ortaya çıkar.
34. Soğutma suyunun geri verilmesi sırasında nehirlerin, göllerin ve denizin ısıl kirlenmesine neden olur ve sudaki canlı yaşama zarar verir. Küresel ısınmaya bağlı olarak suların aşırı ısındığı dönemlerde soğutma işlemi tehlikeye girer.
35. Kapanan santrallar uzun süren söküm aşamasında nükleer atık haline gelir.
Habitatın üç temel faktörü; örtü, besin ve suyu yok sayanları nasıl da güzel sentezlemiş Sayın Ümit Şahin.
Sorunsuz ve sağlıklı bir yaşam dilerim.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol