HAVALAR BİRDEN SOĞUDU

Yaz, yaz'lığını yaptı.
Namusuyla yaşadı kendini ve bize de yaşattı.
Hiç te abartıldığı kadar bunaltıcı, "aman bu ne sıcak böyle" biçiminde yakınılacak bir yaz yaşamadık aslında.
"Öyle deme!" diyenleri duyar gibiyim ya…
Aynen de öyle.

Oniki ayın içinde en güzeli belki Eylül'dür.
Ne sıcaktır bunaltana kadar…
Ne de üşütecek denli serin.
İkisinin arasıdır Eylül.

De…
Ekim'e ne oldu böyle birden bire?
Ekim, bir geldi, pir geldi.
Ekim 1 dendimiydi, soğuk bastı.
Sobaları kurmakta yarıştık adeta Ekim'in birinci günü.
2'si, 3'ü derken…
Ekim'in 4'ü sabahı bir de baktık…
Kırağı düşmüş ve…
Her taraf kavurup gitmiş.
Bahçemizdeki biberler, domatesler, patlıcan ve ötekiler…
Dört beş gece, her sabah kırağılı seanslara uyandık.
Kırağı, alabildiğine acımasız.
Yaktı, kavurdu sebze faslından ne varsa.
Bu da demektir ki…
Bu kış bizi çetin havalar bekliyor.

"Fazla sıcakla fazla paradan zarar gelmez!" der ya bir genel sözümüz, genel görüşümüz…
Yaz gelince sıcaklardan yakınmaya tutturuyoruz.
Alın size alabildiğine soğuk.
Hem de erken erken…

Nasrettin hocanın köylüleri, kışla yazın peşpeşe gelmesinden yakınmışlar.
Demişler ki: "Bu ne böyle yahu! Bir yaz, hemen ardından kış. Sonra gene yaz, ardından gene kış. Bıktık doğrusu."
Bunu duyan Nasrettin hoca, hemen durumdan görev çıkarmış: "Ben gidip Allah'la bir görüşme yapayım bakalım, belki buna bir çözüm buluruz!" demiş ve köyden ayrılmış.
Üç gün sonra dönüp gelmiş. Köylülere muştuyu vermiş: "Allah'la görüştüm. Bundan sonra bir yaz, bir kış, bir yaz, ardından hemen kış olmayacak!" demiş.
"Ya, nasıl olacak!" diye sormuş köylüler…
"Bundan sonra iki yazın arasına bir kış koyduk!" demiş.
Köylüler bir sevinmiş, bir sevinmiş ki sormayın gitsin.
Kaymakamlıktan harçlık veya valilikten makarna almış gariban vatandaş gibi.

Bu kış uzun sürecek belki de.
Bir de sert olursa yandık.
O zaman kömürle battaniye de gerekli!