GEÇEN HAFTA!

a) Özellikle, İslamiyet ile yönetilen ve dinin devlet işlerinde etkin bir güç olduğu ülkelerde, din adına her konuda vaaz veren ve adına şeyhülislam denilen bir yetkili vardır. Bu yetkinin devleti yönetenler tarafından kullanılması durumunda ise; adına 'Halife' denir. Osmanlılarda halifelik; 16'ncı yüzyılın başında Yavuz Sultan Selim'in Memluklar'a son vermesiyle birlikte halifelik alınıp 'Saltanat Sarayı'na taşınmıştı. Bu tarihten sonra Osmanlı devleti dini esaslarla yani, şeriatla idare edilmeye başlandı. Ta ki, Mustafa Kemal tarafından halifeliğin 3 Mart 1924 tarihinde kaldırılmasına kadar. Bugünlerde, sanki ülkemize halifelik yeniden gelmiş gibi; bir devlet yetkilimiz sık sık, örneğin 'Müslüman aile doğum kontrolü yapmaz' vb. dini vaazlar verir oldu.
b) 3 Haziran 2016 tarihli basın ve yayın organlarının gündemini, ölümünün 53. yılı nedeniyle Nazım Hikmet oluşturmuştu. Düşünüyorum da, daha düne kadar 'vatan hainliği ile suçlanan, yaşamı zindan edilen Nazım Hikmet için, devlet bile 'vatan şairi' dediğine göre; iade-i itibarı çok bilenler bir de onun için bu eylemi gerçekleştirmeniz gerekmez mi? Her şeyin büyük bir hızla değişip dönüştüğü günümüzde, elinizi çabuk tutun ki; sıra 'darağacındaki üç fidana' gelsin.
c) Son on yıldan beri 'yılan hikayesi'ne dönen 'enerjideki kayıp-kaçak' konusu, nihayet bir çözüm yolu bulmak üzere meclis gündemine girdi. Sorunların ya da anlaşmazlıkların çözümünde, güncel yaşamdaki örneklere baktığımızda, meclis aritmetiğine göre gücü elinde bulunduranlar 'yasal çözüm'; muhalefettekiler ise 'anayasal çözüm' yöntemlerini daha çok gündeme getirirler. Oligarşik diktalarda olduğu gibi; yasama, yargı ve yürütmenin tekelde toplanmasıyla hak arama yolları tümüyle kapatılarak birçok konuda olduğu gibi, enerjideki soygunu da tüketici sineye çekmek üzere. Yani, on yıldır kamuoyunu meşgul eden ve yüksek yargı organlarınca da yasal olmadığı saptanan haraç niteliğinde ödediğimiz 'enerjideki kayıp-kaçak' bedellerini, bundan böyle de yasal mecburiyetle ödemeye devam edeceğimiz günler yakındır.
ARSENİK; 'ZEHİRLERİN KRALI' GIDADA VE SUDA!..
Bugün de sizlerle, Temel Kaynak olarak; Andrew Yosim, Kathryn Bailey, Rebecca C. Fry, American Scientist, Jan-Feb 2015 imzasını taşıyan ve İlhan Arslan tarafından derlenen bir bilimsel çalışmayı paylaşacağım.
Başta, çevre ağırlıklı sivil toplum örgütlerinin defalarca gündeme getirdiği ve üretim açısından bölgemiz/tüketim açısından ülkemiz yurttaşlarının da sağlığını yakından ilgilendiren konu şudur: "Pirinç gibi genel gıdalarda, arsenik elementinin zehirlilik seviyesi, Amerikan Çevre Koruma Ajansı'nın verdiği su standart değerlerinin çok üzerinde olabildiği" kanaatini taşımaktadır.
Arsenik, A.B.D. dahil, tüm dünyada bir su kirleticisidir. Örneğin, yapılan son bir çalışmada, su kirleticisi olan arseniğin, kuzey Carolina ve Mexico sakinlerinde ve özellikle de çocuklarda zararlı sağlık etkileri olduğu vurgulanmıştır. Dünya Sağlık Örgütü, açılan yeraltı kuyularındaki arsenik düzeyi yüksek içme suyu nedeniyle, Bangladeş'te 'tarihte bir nüfusu etkileyen en geniş zehirlenme' duyurusunu yaptı. Şu anda, dünya genelinde 100 milyondan fazla kişinin, içme suyunda bulunan inorganik arsenik seviyesine maruz kalması yüzünden, ciddi sağlık tehdidi altında bulunduğu tahmin edilmektedir. Anne karnındaki ceninler ve çocuklar arseniğe karşı özellikle hassastır; arseniğe maruz kalmalar ölümlerde artış, ileriki yaşlarda karşılaşılan kanser ve kronik hastalıklar, bağışıklık sistemlerindeki değişiklikler ile bağlantılı olmaktadır.
Dünya genelinde, içme suyundaki en büyük maruziyet kaynağı arseniktir. 2001 de ABD Çevre Koruma Ajansı ( EPA ), yetişkinlerde içme suyundaki maksimum arsenik bulaşıklık miktarını 10 ppb, (10 mg/ton ) olarak yayınladı. EPA'nın düzenlemeleri ve uyarıları içme suyundan kaynaklı arsenik maruziyetinin azaltılmasına yardımcı olmasına rağmen, son sonuçlar tüketicilerin bilmeden de olsa küçük bir kontrolsüz kaynaktan arseniğe maruz kalabileceğini düşündürmektedir.
Kasım 2012 de, Tüketici Raporları dergisi, Dünya çapında en yaygın gıda ürünü olan pirincin inorganik arsenik test sonuçları raporunu yayınladı. Sonuçlar çarpıcıydı; test edilen 223 pirinç ve pirinç ürünü arasından birçoğu EPA'nın içme suyundaki inorganik arsenik sınırı olan 10 ppb'yi aşıyordu. Bir çok örnek EPA'nın belirlediği sınır değerin çok üzerinde sınır değer içeriyordu; örneklerden alınan en yüksek sonuç 270 ppb'nin üzerindeydi. Aynı günlerde, ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) Amerika'da satılan 200 pirinç ürünü hakkındaki kendi sonuçlarını, benzer yüksek inorganik seviyeleri bulduğunu söyleyerek açıkladı.
ABD medyası bu bulguları hızla yayınladı, ancak diğer birçok yayın organı bu durum acaba kitle iletişim kanallarının abarttığı bir panik durumu olabilir mi düşüncesiyle bekledi. Bu tür raporların sağlık etkileri o kadar kolay göz ardı edilmemelidir. Çünkü bu raporlar, ABD'deki kronik arsenik maruziyetine ilişkin önemli potansiyel kaynaklar hakkında yeni bakış açılarının ortaya çıkmasını sağlayabilmektedir.
Arseniğin akut zehirliliği antik çağlardan beri bilinmektedir. 'Zehirin Kralı' ve 'Kralların Zehiri ' olarak bilinen arsenik, ortaçağ boyunca haince işlenen cinayetlerde, ölüm nedeni kaynağının hemen hemen izlenemediği bir madde olarak kullanılmıştır. Neredeyse kokusuz ve tatsız olan arsenik yiyecek ve içeceklere, anlaşılmaması için dikkatli bir şekilde azar azar konabilir ve bu durum mağdurun gıda zehirlenmesine benzer belirtilerle maskeleneceğinden sonuçta ölüm garanti olacaktır. Sonuç olarak, ani ölümler çoğu kez zehirlenme yoluyla yapılan suikast şüpheleriyle anıldı. Örneğin, İtalyan Borgia hanedanı 15 ve 16. yüzyıl boyunca, arsenik içeren şaraplar kullanıp, etkili papa ve kardinallere suikastler yaparak önemli bir zenginlik ve güç kazandılar.
19. yüzyıl ortalarından başlayarak, arsenik tespitinde hassas testler geliştirilmesi sonucunda arseniğin zehir olarak kullanımı azaldı. Ancak, bu onun kötü şöhretini unutturmuyor. Ayrıca, epidemiology (salgın hastalıklar bilimi ) göstermiştir ki arseniğin öldürücü olması için, illa bir katilin eline geçmesi de gerekmemektedir. Metalik ve ametalik özellikler gösteren bu element dünyanın her bölgesinde mevcuttur. Arsenik, yer kabuğu boyunca doğal dağılmış olarak, toprakta bulunur. Arsenik ayrıca böcek öldürücüleri kullanımı, dökümcülük, ahşap koruma gibi günümüzdeki ve tarihi endüstriyel yada tarımsal proseslerin yan ürünlerinde de bulunur.
Arseniğin çevremizdeki her yerde bu kadar bulunduğu göz önüne alındığında, bazı pirinç örneklerinde yüksek inorganik arsenik içeriğinin bulunduğunu gösteren raporların son zamanlarda yayınlanması ilginçtir. Bulguları anlamak için, arseniğin kimyasını anlamak önemlidir. Arsenik elementi organik ve inorganik formda bulunabilir. Çevremizde ve gıdalarda bulunan inorganik arsenik formu birçok organik formdan daha zehirlidir. İnsan vücudunda, bir dizi indirgenme ve yükseltgenme reaksiyonları sonucu inorganik arsenik farklı arsenik metabolitlerine ( enzimle katalizlenerek oluşan madde ) dönüşebilir öyle ki, bunlardan bazıları inorganik arsenikten daha zehirli olabilir. Her bir metabolitin zehirliliği onun reaktivitesinin, yarılanma ömrünün ve vücuttaki dağılımının hesaplanmasıyla bulunur. Sonuç olarak, her arsenik formu , zehirlilikte büyük farklılıklar göstererek, vücut üzerinde farklı etkilere sahip olacaktır.
Son zamanlara kadar, genel ve ucuz arsenik içeriğini ölçme metotları ile gıdadaki arseniğin organik ve inorganik formları ayırt edilemiyordu ve bu nedenle değişik gıdalardaki arsenik birikiminin baskın olarak organik olduğu tahmin ediliyordu (daha az zehirli olduğu tartışmalı olan formu). Bununla birlikte, teknolojideki gelişmeler, araştırmacıların, değişik ürünler üzerine çok hassas testler yapmalarına olanak sağlamaktadır; öyle ki pirinç örneğinde olduğu gibi, bu testler sayesinde pirinçte önemli derecede inorganik arseniğin biriktiği açığa çıkartılmıştır.
Arseniğe Maruz Kalmanın Sonuçları;
Geçtiğimiz 40 yıl içinde araştırmacılar, diyabet, kan hastalıkları, kalp damar hastalıkları dahil akciğer, mesane, deri ve böbrek gibi farklı kanserlerde erişkinlerin inorganik arseniğe maruz kalmasıyla bağlantılı sağlık koşullarını ortaya çıkardılar. Vücuttaki kanser belirtilerine göre, 'Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı' inorganik arseniği, insanlar için kanser yapıcı olduğu bilinen maddelerin oluşturduğu Grup 1 kanserojenler sınıfında tanımladı. Arseniğin zehirliliği ve insanın arseniğe maruz kalması olasılığı nedeniyle, Amerika daki "Zehirli Maddeler ve Hastalık Kayıtları Ajansı", öncelikli maddeler listesinde inorganik arseniği, sağlık için en yüksek tehlikeli madde olarak belirledi.
Bebek ve çocukların inorganik arseniğin zararlı etkilerine karşı özellikle savunmasız oldukları düşünülmektedir. Uterusun arseniğe maruz kalması durumunda, arseniğin kolaylıkla plasentaya geçtiği ispatlanmıştır. Sonuç olarak, inorganik arseniğe maruz kalmış hamile annelerdekine benzer seviyelere embiriyo da maruz kalmaktadır. Bu, ceninde oluşacak olan gelişimsel duyarlılığın, doğum sonuçlarının yanı sıra çocuğun daha sonraki hayatındaki sağlığını da etkileyebileceği için önemlidir. Doğum öncesinde arseniğe maruz kalmanın, ölüm oranları, nörotoksisitede artma ve merkezi sinir sitemindeki değişimlerin yanı sıra büyümeye engel olmayla da ilişkili olduğu bulunmuştur. Yeni doğan bebekleri etkileyen sağlık sonuçlarına ek olarak, uterustaki bebeğin inorganik arseniğe maruz kalması, çocukluk ve sonraki erişkinlik dönemlerinde, çeşitli kanserlerin gelişmesi gibi, olumsuz sağlık etkileri ile de ilişkilendirilmektedir. Son zamanlardaki pirinç analizlerinin ve arsenik bulaşmış pirinci tüketen annelerin yeni doğan bebeklerinin kordon kanında, bu pirinci tüketmeyen annelerin bebeklerindekine oranla daha fazla inorganik arsenik bulunduğunu gösteren çalışmaların ışığında, bu sağlık sonuçları özellikle endişe verici olmaktadır.
Bebeklerdeki gibi, çocuklar da arsenik maruziyetinin zararlı etkilerine karşı yüksek risk altındadır. Beyin ve sinir sistemi gelişirken, çocuklar çevrelerindeki zehirli maddelere karşı özellikle savunmasızdırlar. Bir yetişkin ile aynı veya benzer miktarda arseniğe maruz kalmış bebek, zehirin vücut ağırlığına oranının daha yüksek olması nedeniyle daha fazla risk altında olabilir ve çocuklarda yetişkinlerde olduğu gibi zehirliliği giderecek enzimler bol ve aktif olmayabilir.
Çocuklarda maruziyet seviyesinin artmış olduğu durumlar için risk potansiyeli de vardır. Örneğin, 'Avrupa Gıda ve Güvenliği' kuruluşu 2009'daki bir raporunda, 3 yaş altındaki çocukların yediklerinin, yetişkinlerin yediklerine göre 3 kat daha fazla inorganik arsenik içerdiğini bulmuşlardır. Buna ek olarak, araştırmacılar 'Ulusal Sağlık ve Beslenme İnceleme Çalışması' verilerini kullanarak pirinç tüketen çocukların idrarlarında pirinç tüketmeyen çocuklardan daha yüksek oranda arsenik buldular. Çocukluk dönemindeki yüksek arsenik maruziyetinin yetişkinlikte kalp damar hastalıkları, akciğer hastalıkları ve çeşitli kanserler gibi olumsuz sağlık sonuçlarıyla bağlantılı olduğu düşünüldüğünde, bu maruziyet seviyeleri özellikle kaygı verici olmaktadır.
Not: Arsenik konusuna haftaya da devam edeceğim.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol