FIRSATÇILARI TANIYALIM

Hadi diyelim ki, örgütlü bir yurttaşız ve içinde üyesi olarak bulunduğumuz derneğin, sendikanın, meslek kuruluşunun ya da bir siyasi partinin yönetimlerini seçeceğiz. Veya, örgütsüz, kendinden menkul bir vatandaş olarak bir ülkede bulunuyor ve demokrasi gereği ve uyarınca ya siyasi bir iktidarı, ya da yerel yönetimleri seçmek için oy kullanmak durumundayız.
Her iki durumda da, ister oy vermiş olalım, isterse vermemiş olalım; sonuçta birileri veya bir anlayış yönetim erkini kullanma hakkı kazanacaktır. Bu kişiler ya da anlayış, ister sorumluluk dönemlerinde üyeler ya da halktan yana iş yapsınlar, isterse kendilerine oy veren üyeler ya da halkın canına okusunlar. Yaptıkları her şey,  üyeler ya da halkın iradelerinden aldıkları güçle yapılmıştır. Olumlu ya da olumsuz olarak nitelendirilen tüm icraatların hesabı, ancak ya demokratik ve hukuk yoluyla, ya da görev süresi sonunda belirlenecek yeni yönetim seçimlerinde sorulabilir.
Örneğin; siyasi iktidarlar bu ülke yönetimine talip olurken, aslında işin ta başında yönetim anlayışlarının da ip uçlarını verirler. Geleceğe yönelik plan ve projelerini, yönetim anlayışlarını, ya da halkın talepleri olarak varsaydıkları görüş ve düşüncelerini anlatırken kabaca iki farklı ana temadan bahsederler. Bunlar;
-Büyük Türkiye… Zengin ve mutlu bir halk… Ortadoğu, Avrupa, hatta dünyada parlayan yıldız, lider ülke… gibi sözlerden dem vuruyorlar ise, bütün bu yaldızlı ve son derece iddialı söylemlerin bir bedeli ve karşılığı olduğunu ve de kime fatura edileceğinden asla bahsedemezler. Zira, bunun karşılığında halkın emeği, sabrı, kanı, hatta canı söz konusudur.
-Emekten, barıştan, demokrasiden, adaletten, eşitlikten, ezilenden, mağdurdan, kısaca halktan yana sözlerden bahsediliyor ise, bunun bedelini açıklamaya zaten gerek yok. Bunun, kendi sorununa ve geleceğine sahip çık, kaderini sen belirle demek olduğu son derece açıktır. Bu da; barış, adalet, eşitlik, demokrasi gibi insan onuruna en çok yakışan, onun saygınlık ve özgürlüğünün bir simgesi olan nitelikler bile olsa, 'bütün bunların kazanımı için ben uğraşacaksam, sizleri neden seçtik' gibi anlayışların hakim olduğu toplumlar, birçok örnekte olduğu gibi, 'layık oldukları yönetimlerce yönetiliyor' olmalılar.
Öyle veya böyle yönetimleri ele geçiren fırsatçılar, yönetimleri döneminde her türlü fırsatçılığın olanaklarını yarattığı gibi, karakter ve anlayış paralelliği nedeniyle bu tür davranışlara da göz yummakta hiçbir sakınca görmezler.
Örneğin; Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) 2013 ile 2014 yılları Haziran ayları arasındaki yıllık gıda fiyat istatistiklerini açıkladı. Bu veriler ışığında, eşdeğer hane halkı kullanılabilir gelir durumuna göre, Türkiye'de 50 milyondan fazla tüketici yoksulluk, 15 milyondan fazla tüketici ise açlık sınırının altında. Asgari ücretli ve emekli işçilerin aldıkları ücret ve maaş dengeli ve yeterli beslenebilmeleri için yapmaları gereken gıda harcamalarını bile karşılayamamaktadır. Yoksulluk ve açlık sınırında yaşayan tüketiciler ister istemez gıdaya harcayacakları parayı diğer zorunlu ihtiyaçlarına ayırmak zorunda kalmaktadırlar. Bu nedenle de yoksul ve dar gelirli tüketiciler yeterli ve dengeli beslenemiyor. Ülkemiz ekonomisi böyleyken, Ramazan ayına yansıyan gıda fiyatlarındaki artışlarda, bu kutsal ayın istismarcıları ve stokçuları her zaman ve zeminde olduğu gibi işbaşında olup, "Ne yazık ki fiyat fırsatçıları ve istismarcılarına karşı herhangi bir önlem alınmamaktadır. Kaybedenler ve mağdur edilenler hep küçük çiftçi ile dar gelirli ve yoksul tüketicilerdir.
BANKA MAĞDURLARINA DUYURULUR…
"Bir tüketici, 12 Ocak 2012'de özel bir bankadan 100 bin liralık konut kredisi alır ve buna karşılık  verilen kredinin içinden 700 liralık dosya masrafı kesilir. Aylık kredi taksit ödemelerini yapmaya devam ettiği süreçte, faizlerde düşüş olunca, çok sayıda kredi borçlusu gibi borcunu yapılandırmak ister. Banka, söz konusu tüketicinin kredisini yeniden yapılandırır. Ve, bu yapılandırma bedeli adı altında ise, tüketiciden 1.797 lira alır.
Tüketici, kendisinden yapılan toplam 2 bin 497 liranın geri ödenmesi için İstanbul Tüketici Mahkemesi'nde dava açar.
Davaya bakan İstanbul 2. Tüketici Mahkemesi kararını 3. celsede açıklayarak, alınan ücretler için bankanın haksız olduğunu, 2 bin 500 lirayı bulunan tutarı faizi ile ödenmesine karar vermiştir."
Ulusal ve yerel basında, bu ve buna benzer o kadar çok haber var ki, banka mağdurlarına saygıyla duyurulur.  
TÜKETİCİ KONSEYİ YÖNETMELİĞİ…
Eskisinden önemli bir farkı olmayan 'TÜKETİCİ KONSEYİ YÖNETMELİĞİ'de yeniden düzenlenerek yayımlandı.
Tüketiciler olarak, bizi en çok ilgilendiren bölümü 'görevleri'dir.
MADDE.7 - Konseyin görevleri şunlardır:
a) Tüketicinin ihtiyaçlarının karşılanması ve çıkarlarının korunmasına ilişkin alınacak tedbirler konusunda araştırma ve çalışmalarda bulunmak,
b) Tüketicinin sorunlarının evrensel tüketici hakları doğrultusunda çözülmesi amacıyla alınacak tedbirler ile Kanunun uygulanmasına yönelik tedbirlere dair görüşleri karara bağlamak ve öncelikle ele alınmak üzere ilgili mercilere aktarmak,
c) Tüketicinin korunması ile ilgili kanun teklifleri, yönetmelik ve tebliğler hakkında görüş oluşturmak ve önerilerde bulunmak,
ç) Tüketicinin korunması alanındaki gelişmeleri izlemek ve değerlendirmek,
d) Tüketicinin eğitilmesi ve bilinçlendirilmesi amacıyla yazılı veya görsel materyaller hazırlanması konusunda önerilerde bulunmak,
e) Konseye katılan tüketici örgütleri temsilcileri arasından Reklam Kurulunda görevlendirilecek üyeyi seçmek,
f) Kuruluş amaçları doğrultusunda diğer görevleri yapmak.
TÜKETİCİ KONSEYİ'ni oluşturan üye profili, işçilerin zam talebinde meydana gelen uyuşmazlık sonucu karar verecek komisyon ya da, asgari ücret tespit komisyonu yapısından pek farklı değildir. Onun içinde, bu güne kadar pek tüketiciler lehine verilmiş bir kararı da görülmemiştir. Umarım, bundan böyle 'ileri demokrasiler' gereği tüketicilerin de varlığı hesaba katılır.
Sorunsuz ve sağlıklı bir yaşam dilerim. 16.07.2014
Hüseyin Kahraman

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol