DÖRT DUVAR ARASI

Komşuları ve o civarda olanlar onu daima kınıyordu dört duvar arasını dost eyledi kendine diye, kimisi de burnu havalarda olan biri diye konuşuyordu ardından.
Aslında bir bilselerdi, küçümsedikleri ve çok korktukları o dört duvar arasının insanlara neler, neler verebileceğini?
0, mahalleye sonradan gelmiş olan genç kadın küçük oğlunun arkadaşlarının anneleri ve komşularıyla sohbet etmesini birkaç defa denemiş olmasına rağmen, onların sohbetlerinden bir has alamamıştı.
Onlar paranın kulu kölesi olmuşlar sanki onun bunun mal varlığını parmaklarına dolayıp durmadan nedenlerini araştıran sorgu memuruna dönmüş olmaları genç kadını onlardan uzak tutmaya yetiyordu.
Bir birlerinin arkalarından söylenen sözleri bir duysalardı ne kıyametler kopar düşünceleri onu küçük evinde mesut mutlu yaşatmaya yetiyordu.
Akşamları işten dönerken penceresinde gelişini gözleyen minik kara kedisi, kediler nankör olur sözünü çürütmüştü çoktan.
Yüzlerce kitap gülümsüyordu kitaplığından ellerini ona uzatarak bana gel, beni al dercesine.
Masa üstünden eksik olmayan kâğıdı, kalemi sadık bir dost gibi kimselere demiyordu onunla paylaşılanları.
Kalemi dilsiz, kâğıtlar sağırdı, tüm sırlarını bilmelerine rağmen.
Geceleri bilgisayarınla baş başa kaldıklarında dünyaları dolanırlar, her yararlı bilgiyi paylaşırlardı aralarında.
O, boş sohbetlerin, lüzumsuz şeylerin insanı değildi, ülkesinde ve dünyada olup bitenler, edebiyat siteleri, faydalı tavsiyelerle dolduruyordu gönül darcığını.
Kendisine ve biricik oğluna yararlı olabilmek amacıyla içindeki bilgi açlığını bir türlü gideremiyordu.
Koskoca şehirde dostların sayısı bir elin parmaklarını aşmayacak kadar az olsa da onlar bir birlerinin yanında sesle düşünebilecek insanlardı. Buluştuklarında bir kuru çayın, bir acı kahvenin tadına doyum olmuyordu, zaten gözü yükseklerde olmadığı için küçük şeylerle ve elinde olanlarla mutlu olmasını, pahalı olmayan lakin kendine yakışanı bilen biriydi..
Gönlü de kapısı gibi he zaman açıktı sevdiklerine, bu gün müsait değilim yarın gelin sözü yoktu onun sözlüğünde, her zaman buyurun derdi ve elinin altında ne varsa çilingir sofrasını kuruverirdi bir anda.
Bir kişi, iki dünya gibiydi sanki mahalledeki insanların bakış açısı ve dostlarının bakış açısı içinden.
Kimileri için burnu havada, kimileri için kendini beğenmiş, kimileri için de dünyalara değendi.  Onun, kapısın önünde daima bir kap su ve artık yiyecekler bulunur sokak hayvanları için, gülleri dalından koparmadan sevip okşar, sokakta düşmüş bir çocuğu kaldırıp saçını okşayarak acılarını unutturabilen, masasında kalan ekmek kırıntılarını bile çöpe atmadan karıncalar, kuşlar barınsın diye bir bahçe köşesine koyan biri olmasının nedeni belki de dört duvar arasıdır.
Kim bilir?

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol