DELİORMAN'DA SUYUN GÖZÜ

Bir süre önce karanlığa şiir yazan şair Mülayim TİRFİL'in kahvesinde bir kültür ve edebiyat sohbetinde karşılaştığımız Nurettin NİŞİKLİ, çaylarımızı içtikten sonra sana bir kitap vermek isterim. Bu kitabın değerini ancak o yolda ilerleyenler anlar dedi.
Elinden kitabı aldığımda gözlerim parlamıştı. Tüylerimin hareketlendiğini hissettim. Zira kitabın sahibi yıllar önce Kapadokya'da katıldığım bir şiir dinletisine İstanbul'dan itibaren yol arkadaşlığı yaptığımız ve o etkinlikte tanıma fırsatı bulduğum Bulgaristan'in değerli kültür ve sanat insanı Nurten REMZİ'ye aitti. Kitabını okumaya başladıkça kendisini ve Kapadokya'daki etkinliği tekrar tekrar anımsıyordum.
Nurten REMZİ, doğup büyüdüğü, Türk kültürünün Bulgaristan'da merkezi saydığı Şumnu ve çevresindeki türküleri ele alarak yola çıkmış. Deliorman folklorunu dipsiz bir kuyuya benzeterek, tükenmeye yüz tutmuş, çok az kaynağı olan folklor araştırmalarını, türkü, mani, oyun, gelenek, fıkra, atasözü, bilmece, bağlama, kareografi ve yöredeki Türklerin geçmişi, yaşam tarzlarını, sosyolojik, siyasi ve ekonomik durumları ile eğitim ve kültürünü araştırmaya adamış biri olarak yıllarını bu alanda değerlendirdiği önsözünde yer almaktadır.
Yaklaşık 450 civarında türkü yazan Nurten REMZİ, neden bu konuya değindiğini şöyle özetliyor. Araştırmalarında çok daha fazla yaşlı insanların kaynaklık ettiğini, maalesef gençlerin türküleri bilmediği gibi öğrenmek istemediklerine, duymamış ve sevmemiş olmalarının etkili olduğunu vurguluyor. Gerçekten halkın hafızasından yavaş yavaş silinmeye başlayan kültür varlığı korunamazsa, yaymaya imkan ve şartlar oluşturulamazsa sonsuza dek kaybolması muhtemeldir.
Notalı olarak hazırlanan kitabında Türkçe bilmeyen ve ilgi duyanlarında yararlanması için Türkçe hazırlanan kitabın bazı kesimlerinde Bulgarca özetlemelere yer verdiği görülmektedir. Kitabında yer alan ve bazı ilginç özellikler taşıyan türkülerin Türk musikisi makamlarına göre ezgilerle yazıldığı "Kara bakır kaynasın" "Deliorman'dan gece geçtim" "Tuna'da çırpar bezini" türkülerinde görüldüğü gibi, Osmanlı ağzı ile olan türkülerin değerini de "İpek fistan giyer" türküsünde görebiliriz. Batı müziği tonlarına göre yazılan çekici ve güzel ezgilere de " Evlerim var hane hane" "Ayna attım çayıra" "Kız saçların lüle lüle" "Baba kız türküsü" örnek olarak verilebilir.
Türkülerimizin umut, heyecan, mutluluk, hüzün, sevda, güç ve yaşam kaynağı olduğunu, sadece insanı anlatan, tanıtan, sevdiren ve eğiten değil  ayni zamanda hoşgörü, iyi niyet, huzur, barış, sevgi ve saygı simgeleri taşıyan varlığımız olduğunu vurgulamaktadır.
Kültür insanı Nurten REMZİ'nin Türkülerimiz isimli şiiri ile yazımı noktalamak istiyorum.

TÜRKÜLERİMİZ
Türkülerimiz, buğday kokar tarlalarda,
Annelerin beşiğinden yankılanır,
Ninelerin neşeli dudak mırıltısından,
Atalardan bize emanet kalır.

Türkülerimiz, sırma nakışlarda
İplikleri yumak yumak saran,
Bir sırt bilek kadar peliklerle,
Yüksek yüksek tepelere kız veren.

Ekmek hamurlarını yoğurmuş,
Ev hayvanlarına otlar biçmiş,
Acı soğan, peynir, lokmalarda,
Tütünlerde elleri yanmış.

Ne yazarları belli, ne bestecileri,
Baharda tohumla toprağa inen,
Gökyüzüne duygularla yükselen,
Türkülerimiz, Ahh türkülerimiz.


   Sevgiyle kalın, hoşça kalın.
                                                             

Alâeddin İKİCAN
İLESAM İl Temsilcisi
e - posta :  alaeddinikican@gmail.com

Yorum Yazın

Yapılan Yorumlar

  1. Folklor mizik ve manevi değerlerimizi korumak ayakta tutmak ve tanıtmakta denizde bir damla su olduysam ne mutlu bana. İlgisi ve emeği olan herkese tesekkurler.