DEĞİŞİM, BİRAZ DAHA DEĞİŞİM

Trakya Genel Müfettişliği’nin “1938 TRAKYA KALKINMA PLAN VE PROGRAMINI" okurken, Cumhuriyetin ilk Başbakanı rahmetli İsmet İnönü'nün bir konuşmasında kendi hükümetine "KÖYLÜ HÜKÜMETİ" dediğini görünce durup düşündüm. Aslında şu cümleyi söylüyor İnönü:
"ANADOLU ORTASINDA TEESSÜS (Kurulmuş) ETMİŞ BİR KÖYLÜ HÜKÜMETİ OLDUĞUMUZ İÇİN EVLERİMİZDE ONUN YÜKÜNÜ HAFİFLETMEYE CESARETLE TEŞEBBÜS ETTİK"
İsmet İnönü bunu 30.04.1930 tarihinde Sivas Demiryolunun açılış töreninde söylüyor. Şimdiki Cumhuriyet kuşakları bu cümleyi okumuş olsalardı niye Cumhuriyet Hükümeti değil de Köylü Hükümeti dendiğini sorguluyor olabilirlerdi. Ama öyle değil. Cumhuriyetin Kurucuları bir gerçeği ifade etmişlerdir. Mustafa Kemal ATATÜRK 1930'daki İnönü Hükümeti'ni "HALK HÜKÜMETİ" olarak sınıflandırmıştır. İnönü ise kendi hükümetini “KÖYLÜ HÜKÜMETİ” diye nitelendirmiştir.
Sorun Şu:
Cumhuriyetin ilk yıllarında yapılan bir nüfus sayımında Türkiye nüfusunun yüzde 92'si köylerde yaşamaktadır. O sıra Türkiye'de 40 bin köy vardır ve Türkiye'ye KÖYLER ÜLKESİ denmektedir. Bu itibarla 1930 yılının Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı İsmet İnönü'nün Köylü Hükümeti'nden söz etmesi bir gerçeğin ta kendisidir.
Osmanlı Devleti'nin köyü ve köylüsü vardı fakat hizmet yoktu. Yol yok, temiz çevre yok, okul yok, öğretmen yok, doktor, sağlık ocağı yok köyde hastalık var uygarlık yoktur. Peki, köye giden varmıydı? Köyde yol olmamasına rağmen Tahsildar, jandarma, kaçak sigara içenleri takip eden Kolcular köye gidiyorlardı. Osmanlı her yönü ile geri bırakılmış Türk Köyü’nü Cumhuriyeti kuranlara böyle bırakmıştı. Ben deniz 1948 yılında Dereköy'e bağlı Karadere köyüne gidebilmek için 15 saat öküz arabası bekledim. Köyün ilk öğretmeni bendim. Ama köyde okul, kahve, bakkal, yol yoktu. Memleketin şairleri şiirlerinde "GİTMESEKTE, GÖRMESEKTE O KÖY BİZİM KÖYÜMÜZ" diyebiliyorlardı. Adama sormazlar mı? Gitmediğin, görmediğin köy nasıl senin köyün olur? Bu nedenle köyler "GÜN ORTASI KARANLIK" idi. Köyün, köylünün dünyası köyün sınırlarına kadardı. Şairler Osmanlı'dan miras kalan köylünün içtiği kadar su yediği kadar ekmek olduğunu yazıyorlardı.
Cumhuriyet köy ve köylünün bu durumunu omuzlayarak halkın hayatına germiş, sorun İNSAN OLMAK MİLLET OLMAK biçiminde ele alınarak bugüne gelinmiştir. Bu sayede köyün sınırları kasabalara, kentlere açılmış, köyler boşalmaya köylüler kentlere yerleşmeye başlamışlardır. Bu Türkiye Cumhuriyetinin ilanı ile öngörülen sürekli değişimin 50-60 yıllık sürecidir. Türk köyü, Türk Köylüsü artık eski köy ve köylü değildir. Bunun bilinmesi gerekir. Hayat devam ediyor. İnsanlarımızda yeni fikirler, yeni düşünceler filizlenmeye, yeni ihtiyaçları gündeme getirmeye başlamışlardır. Artık klasik köy ve köylü yoktur. Fakat ne varki bu yeni durumun EĞİTİM YOLU İLE DESTEKLENMESİ - TETİKLENMESİ gerekir. Yeni şeyler öğrenmeye bilgiyi en iyi şekilde kullanmaya ihtiyacımız vardır. Zira dünyada yeni şeyler olmakta, kullandığımız araç ve gereçler, teknolojiler sürekli değişmektedir. Uluslar YENİDÜNYA DÜZENİ için birbirleri ile rekabet etmektedirler. Hayatımızda BOŞA GEÇEN ZAMAN'ları bir şeylerle doldurmamız gerekir. Cumhuriyet öngördüğü düşünen, araştıran, yüzde yüz verimli çalışan, bilginin ve eğitimin kendisini değiştirerek güç olduğuna inanan insan tipini henüz tam manası ile yaratmış değildir. Bu bağlamda üniversitemize büyük iş düşmektedir. Üniversiteler bulundukları yöreyi değiştiren bilgi ve bilim yuvalarıdır. Medrese değildirler.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol