DAHA NEREYE KADAR?

Gazetemizin bu köşesindeki yazılar, bildiğiniz gibi; 'Tüketici Hakları'na yani, bir başka deyişle 'insanı, doğayı ve kısaca gezegenimizdeki tüm eko-sistemi' ilgilendiren ne varsa onlarla ilgilidir.
Gündeme; geride kalan haftalar, aylar, hatta yıllarca bireyleri, toplumu, ülke ve dünya halklarını yakından ilgilendiren "Terör"ü koymamızı kimse yadsımaz umarım. Zira; geçen yazımızda söz ettiğimiz gibi, terörü "çağımızın vebası" olarak tanımlamamız nedeniyle, olabildiğimizce objektif davranarak kamu oyunda tartışmaya açmak istiyorum. Aslında, aklı başında ve sağduyulu herkesin de, terör belasını sadece sonuçlarına bakarak değil, nedenlerini de bütün çıplaklığı ile ve tarafsız olarak gündemine alması ve değerlendirmesi gerekir. Artık; bu konu tabu olmaktan çıkarılarak değişen ve gelişen bir dünyanın gerçeği olduğunu görüp, çözümüne realist yaklaşım ancak sağlıklı bir sonuç elde edilmesini sağlayacaktır. Hem de, hiç kimsenin ama, ancak, fakat, lakin vb. bağlaç niteliğindeki ön koşulları kullanmadan ve de korku, kaygı, sübjektif ön yargı taşımadan tartışması lazım.
Söylediğim gibi, son günlerde ülkemiz terörün yaşamı zorladığı dünyanın dikkatini çeken ülkelerin başında gelmektedir. Belki de, can ve mal kaybı açısından dünyanın en şanssız ülkesi konumundayız. Bu durum; siyasi tercih olarak ister iktidar yanlısı, isterse muhalefetten yana olsun hiç kimseyi mutlu etmediği gibi, toplum içinde kimlik ve inanç açısından ister öncelikli sayılanlar, isterse mağdur olanlar da mutlu ve rahat olmadıkları bir realitedir. Hele de bu kör terörden genellikle masumlar zarar görüyor ve bunun sonu, ulusu oluşturan halkların birlikte barış içinde yaşama şansı giderek yok olmaya neden oluyor ve etnik bir kopuşa doğru hızla ilerleniyor ise; tarafların, şapkalarını önüne koyarak iyice bir düşünme mecburiyetleri vardır. Aksi halde, Babil'in asma bahçeleri harap olduktan sonra bunun hesabı verilemeyecek kadar ağırlaşır.
Teröre başvuranlardan barışa ilk adımı atmasını beklemek, sizi bilmiyorum ama bana göre saflık olur. Bu çağdışı ve ilkel davranışlar bunca yolu aldıktan sonra, çıkış gerekçeleri hiç değilse tartışılmadan silahların susturulmasını beklemek ise, aşırı iyimserlik anlamına gelmez mi? Terör güçlerini kontrol etmenin en doğru yolunun, her şeye karşın ona meydan okumak ve onu tüm üyeleriyle ortadan kaldırmak olmadığı da ayrı bir gerçekliliktir. Peki; ülke yönetimini elinde bulunduran siyasi erk, demokratların elinde bile olsa terörizme karşı geri adım atılması veya ona teslim olunması da asla beklenemez. Ama, ne yapılır? Barış ve adaletten yana olduğunu iddia edenler (-ki bu her hükümet için geçerli), öncelikle ülke bütünlüğü ile demokratik hak ve sorumluluk gereği ve çok şeye karşın sorunun diyalog yoluyla çözümlenmesini tercih etmelidir. Kin ve düşmanlığın geleceğe taşınmaması için baş vurulan şiddet, kan ve ölümler en son çare bile olmamalıdır.
Bugünlerde, toplumsal olarak panik halinde 'acaba bugün nerede ne olacak?', 'bu kaos ortamında benim ve yakınlarımın başına bir iş gelir mi?', çocukları ve yakınlarına 'özellikle bu günlerde toplu bulunulan yerlerden aman uzak durun' öğütleri sıkça kullanılmaktadır. Bu tedirginlik daha nereye kadar devam edecektir?
Belki, bu kabus ortamından yurttaşlarımızın daha az etkilenmesi için, sorumlu devlet yetkililerinin terör örgütleri ve sözde onları destekleyen iç ve dış güçlere yönelik 'korkmuyoruz, korkmayacağız, bize diz çöktüremezsiniz, devlet ve milletimiz dimdik ayaktadır' vb. beyanatlar veriliyor olsa bile, bunun hiç bir etki ve geçerliliği yoktur. Zira; korku, insani bir duygudur ve önlenemez. Kaldı ki, yaşanılan hayatta bir karşılığı vardır. Yoksa, son yıllardaki kör teröre kurban giden binlerce masum yurttaşımız acaba korktukları için mi canını yitirdi? Korkuyoruz, elimizde değil. Korkmamak için, ya akıl sağlığımızın yerinde olmaması ya da bize korkmamamızı öğütleyen devlet yetkilileri gibi sıkı güvenlik altında korunuyor olmamız gerekir.
Özetle; insanı, toplumu, ülkeyi ve dünya ile birlikte eko-sistemi birçok nedenle olumsuz etkileyen teröre karşı her örgütün özellikle de devlet yönetimini elinde bulunduranların bir sorumluluğu vardır. Bunun acilen yerine getirilmesi için halklarımız umutla beklemektedir.
KAPSAMLI TERÖR VE ÇOCUKLAR!..
Kapsamlı terör yani savaşlardan en çok etkilenenler çocuklardır. Bu görüşün bir kanıtı olarak 'Bulanık Mekanlarda Gölgede Kalanlar' başlığı altında 'Gündem Çocuk Derneği-Çocuk Hakları Merkezi tarafından hazırlanan "Suriyeli Mülteci Çocuklar ve Vatansızlık Riski Araştırma Raporu"nu sizinle paylaşmak istiyorum.
Suriyeli mültecilerin Türkiye'de doğan çocuklarının vatansızlık riski; kanunlar, uluslararası belgeler ve çocuğun yüksek yararı ilkesi bağlamında "Suriyeli Mülteci Çocukların Vatansızlık Durumu Türkiye Vatandaşlık Kanunları Kapsamında Nasıl Değerlendirilebilir? Bu kanunlar ve uygulamalar Vatansızlık Sözleşmeleri ve Çocuğun Yüksek Yararı İlkesiyle hangi noktalarda çakışmakta/çatışmaktadır?" sorularına odaklanmıştır.
Vatansız çocuklar kendilerini çoğunlukla 'görünmez', 'yabancı', 'göze batmadan yaşayan', 'değersiz' ve 'bir sokak köpeği' şeklinde tanımlamaktadırlar.
"Suriyeli nüfusun neredeyse yarısı 18 yaş altındaki bireylerden, yani çocuklardan oluşmaktadır."
Araştırmadaki değerlendirme ve önerilerin, Suriyeli çocukların vatansızlık riskine dair konunun aciliyetle gündeme alınmasına hem de Türkiye'nin iç hukukuna aldığı Çocuk Haklarına dair Sözleşme ile 2014'te imzaladığı Vatansızlık Sözleşmesi hükümleri uyarınca üzerine düşen sorumlulukları Suriyeli mülteci çocukların durumu özelinde hayata geçirmesinde yol gösterici olacağı umut edilmektedir.
"Avrupa'ya ulaşan refakatsiz çocuk sayısı çok fazla; genelde de Türkiye üzerinden geçiyorlar."
Arka Plan: "2011-2016 Yılları arasında Türkiye'de tahminlere göre 200.000 Suriyeli çocuk doğdu."
Vatansızlık, günümüzde tahmini olarak 12 milyon insanı etkileyen oldukça önemli bir sorundur. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin 15. Maddesi "Herkesin bir vatandaşlığa sahip olma hakkı vardır ve hiç kimse keyfi olarak vatandaşlığından veya vatandaşlığını değiştirme hakkından mahrum edilemez" der. Bu hüküm uluslararası hukuk alanında benimsenmiş ve her kişinin bir vatandaşlığı olması ve kişinin vatandaşlığından keyfi olarak mahrum edilmemesi ilkeleri uluslararası hukuka yerleşmiştir. Her ne kadar bu ilkeler vatansızlık hallerinin önlenmesi bakımından önem taşısa da; gerek kanunlar çatışması, gerekse de kadına ve/veya etnik, dini, mezhepsel gruplara karşı ayrımcılık sebebiyle ortaya çıkan vatansızlık hallerinin en çok etkilediği kesim çocuklardır. Bugün dünyadaki vatansız nüfusun en az üçte birinin çocuk olduğu tahmin edilmektedir. Vatansızlık durumlarının halen artarak devam ediyor olması konunun güncelliğini ve insan hakları söyleminin bu noktadaki yetersizliğini göstermektedir.
"Vatansızlık riski, özellikle çocukların yaşamlarını uzun vadede etkileyecek bir durum olarak değerlendirilmelidir."
Suriye iç savaşıyla birlikte, 2011 yılından itibaren Türkiye'ye gelen Suriyeli mültecilerin durumunun Türkiye'nin insan hakları gündeminin oldukça önemli meselelerinden birisi olduğu ve bu konuda uzun vadeli politikaların geliştirilmesi gerektiği açıktır. Mültecilik durumunun pek çok zorluğu ve hak ihlalini beraberinde getirdiği düşünüldüğünde açıktır ki, bu durum sebebiyle çocuklar çok boyutlu bir dezavantajlılığa maruz bırakılmaktadırlar. İlk olarak, çocukların kayıt altına alınmasında çeşitli sorunlar yaşandığı, özellikle kamp dışında doğan çocukların kayıt sorunu olduğu bilinmektedir. Kampta doğup kayıt altına alınan bebeklerin Suriyeli otoritelerce kabul edilip edilmeyeceği ise bilinmemektedir. Dolayısıyla, Suriyeli çocukların Suriye yasaları nedeniyle de vatansız kalma riskleri vardır. Bu durum, doğum sertifikası bulunmayan Suriyeli çocukların önümüzdeki yıllarda vatandaşlık konusunda ciddi sorunlar yaşayabileceklerine işaret etmektedir. Bunlara ek olarak, Suriyeliler, Suriye'den kişisel durumlarına dair resmi belge alamadıkları için Suriyelilerin evliliklerinin Türkiye'deki makamlarca tanınmaması gibi sonuçlar doğmakta, yine bu durum da doğacak çocukların vatansız kalma riskini artırmaktadır.
Sorunsuz ve sağlıklı bir yaşam dilerim.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol