BU NASIL BİR ÇELİŞKİ ?

Bugün sizlerle, bir nebze yönetimlerden bahsedeceğim. Birçok gerekçesi, aktörü ve boyutu bulunan oldukça karmaşık uluslararası yönetimlere girmeden, ulusal bazda genel ve yerel yönetimlerden söz etmek istiyorum.

 

Demokratik ülkelerde gerek merkezi yönetimler, gerekse yerel yönetimler, eğer gerçekten varsa (-ki sözde olanları yok sayıyorum) demokrasi gereği, halkın iradesine başvurularak seçimleri kazanan siyasi oluşumlar tarafından oluşturulur. Sonuç olarak; genelde ve yerelde ülkede ve kentlerde bizi yönetenler siyasi partilerdir. Elbette bu yönetimlere talip olan siyasi parti ve bireylerin ülkeyi ve kenti nasıl bir anlayışla yönetileceğine dair program ve projelerini halka sunar, anlatır ve yapacağı icraatları tanıtarak yurttaşların onayı ile yönetimlere talip olur. Merkezi yöneticiler; yasama, yürütme ve yargı gücünden ikisine, yerel yönetimler ise, sadece yürütmenin sınırlı bir bölüne sahiptir. Yasaların uygulanmasındaki sorumluluk olan yargı gücüne gelince, bağımsız olması gerekir de acaba öylemi? İşte, bu üç gücün ayrılığı biz yönetilenler için çok önemli bir adalet işlevini yerine getirmektedir.    

 

Kimdir bu bizi yönetenler? Daha dün aramızda bulunan bizlerden birileri değil mi? Hani, halk arasında bir söz vardır: Ormanda elinde balta ile bir ormancı, tek tek o güzelim ağaçları devirirken, boylu boyunca devrilen bir ağacın onu kesen baltaya bakarak; ‘sana ne diyeyim, sapın benden’ yakınmasına benzer (kötü yöneticiler için) biz yönetilenler de aynı şeyi söyleriz. Hile, baskı ve hiçbir ayak oyunu olmadığında, en demokratik koşullarda verdiğimiz oylarla yöneticilerimizi bizatihi bizler seçeriz. Ve, kötü yönetimlerde ise, ‘keşke, elimiz kırılsaydı da seçmeseydik’ diyerek pişmanlığımızı dile getiririz.

 

Ülke ve toplumun mağdur olduğu kötü yasalar ve daha da kötü yürütmelere karşı halkın demokratik tepkileri olur. Böyle durumlarda halkın örgütlü yapıları tarafından sokak eylemlerine karşı, çoğu yönetimler tepkileri anlamaya çalışmak yerine şiddet yolu ile susturmayı tercih ederler. O zaman da, yönetimlerin niteliği ‘sözde demokrasi’ adını alır ve barış ve demokrasinin bedeli halka ve ülkeye çok ağır olur. Geçmişte, buna benzer bir durumda halkın sokaklarda hakkını aramak zorun da kalanlar için, farklı görüşten bir arkadaşım; ‘bu insanlar düzeni değil, düzüleni değiştirmeli’ derken haklı mıydı? Yani, ben yanmayayım başkası yansın olurdu, tabii ki haksız.

 

Bu konuya niçin mi girdim? Zira; bir yurttaş olarak, hepimiz bir tüketiciyiz. Tüketici sorunu, sadece satın aldığımız bir ürün ya da hizmetle sınırlı değil, yerel, merkezi hatta, küresel bazdaki haksızlıklara karşı örgütlü mücadele etmek, haklarımızı savunmakta bir tüketici sorunudur da onun için.

 

KARS’A HAYRAN KALDIM

 

Geçen hafta, son günlerde oldukça popüler olan ‘Doğu Ekspresi’ ile üç günlüğüne Kars’a gittim. Gözden uzak olan gönülden de uzak olan bu doğu ilimizi görmeye değer buldum. Baştan başa kar altındaki Doğu Anadolu’da tabiatın çetin doğa koşullarına karşın bu yörenin çok sıcak, sevecen, güler yüzlü insanları var. Ani harabeleri başlı başına acı bir tarihin tanıkları. Her bir taraf, vatan savunması için canını vermiş atalarımızdan kalan anılar gözlerimi yaşarttı. İri sokak  köpekler bile, eksi 15-20 derece soğukta caddelerde yürürken hemen yanınıza yaklaşıp, sanki ‘yaşamak ve beslenmek için size muhtacız, anlayın ne kadar zor durumda olduğumuzu’ der gibiydiler. Sınırlı koşullarda gidebildiğimiz Çıldır gölü ve Sarıkamış gerçekten görülmeye değer. Doğduğum, yaşadığım yerleri, hatta dünyayı ve evreni tüm canlıları ile birlikte seviyorum ama; insanı, kültürü ve coğrafyası ile Kars’a hayran kaldım.

 

TÜKETİCİLER, NASIL BİR BELEDİYECİLİK VE NASIL BİR BELEDİYE YÖNETİMİ İSTİYOR (1)

 

Belediyeler, en basit tanımıyla halkın-tüketicilerin güncel sorunları ile kentsel sorunların çözümüne ilişkin doğrudan görevleri ve sorumlulukları olan kamu kuruluşlarıdır. Bilindiği gibi, belediye başkanı ve belediye meclis üyeleri halkın oylarıyla seçilirler.

 

Bugünkü belediyeler ve belediye yönetimlerine ilişkin sorulması gereken sorular:

-Belediye başkanı ve belediye meclis üyelerinin, gerçekten tam bir demokratik anlayış ile halk tarafından seçildiği söylenebilir mi?

-Seçilen belediye başkanı ve meclis üyelerinin istisnalar dışında gerçekten kent halkının yararına hizmet verme, kent halkının sorunlarını çözme, kenti insanca yaşanabilir bir duruma getirme amacına, düşüncesine ve bilincine sahip olduklarını söyleyebilir miyiz?

-Belediyeler ile ilgili yasal mevzuatın gerçekten, belediye başkanı ve belediye meclis üyelerinin tam bir demokratik anlayış ile seçilebilmesini, kentli halkın yararına ve kent halkının sorunlarına çözüm bulmak ve kentlerin insanca yaşanabilir bir duruma getirilmesini sağlayabilecek bir öze ve içeriğe sahip olduğu söylenebilir mi?

-Belediyeler ile ilgili yasal mevzuatta halk yararına olduğu söylenebilecek hükümlerin tam olarak uygulanabildiğini söyleyebilir miyiz?

-Belediye yönetimlerinin merkezi yönetim (hükümet ya da ülke yönetimini elinde tutan siyasi güç-siyasi otorite), valilikler, kaymakamlıklar ile birlikte kentli halk yararına ve kent halkı için ortak bir anlayış ve uyum içerisinde oldukları söylenebilir mi?

-Aynı siyasi anlayış ve ayni siyasi partiden olmayan belediye yönetimleri-belediye başkanları, meclis üyeleri ve merkezi yönetimler arasında bir uyum, ortak bir anlayış ve tutum yoksa kent halkının sorunlarına etkin çözümler bulunabilir mi?

-Bir kentte, gerek ilin gerekse ilçelerin kentsel sorunları ile kent halkının yaşadığı sorunların çözümü bir dayanışmayı, birlikteliği ve ortak bir anlayışı gerektirmektedir. Eğer, kentteki il ve ilçe belediye başkanları ve yönetimleri aynı siyasi partiden ya da ortak bir anlayış ve uyum içerisinde olmazlarsa ilin ve ilçelerin kentsel sorunları ile halkın sorunları tam olarak çözülebilir mi?

-Kentsel hizmetlerde ve belediyelerin uygulamalarında halkın-tüketicilerin görüş ve önerileri alınıyor mu ya da iradeleri bu uygulamalara ve kararlara yansıyor mu?

-Belediye başkanlarının ve yönetimlerinin, kente ve kent halkına ilişkin uygulamalarda demokratik kitle örgütleriyle ortak çalışmalar yaptıkları,  alınan kararlara demokratik kitle örgütlerinin iradelerinin yansıdığı söylenebilir mi?

 

Belediyelerin basitçe görev ve sorumluluklarını şu şekilde sıralayabiliriz

-Kentlilerin-tüketicilerin içilebilir ve yeterli su ve ulaşıma ucuz ya da ücretsiz ulaşabilirliklerinin-erişebilirliklerinin sağlanması.

-Çevre temizliği ve sağlığı.

.Doğal kaynakların korunması, yeşil alanların oluşturulması ve geliştirilmesi.

-Park ve bahçelerin oluşturulması ve geliştirilmesi.

-Kentlilerin sağlıklı gıda-beslenme gereksinimlerinin sağlanması.

-Düzgün-planlı ve yaşanabilir bir kentleşmenin ve buna uygun olarak görselliğin sağlanması (çirkin betonlaşmanın, çarpık kentleşmenin, yüksek binaların, tabela kirliliğinin, vb. olmaması)

-Çaresiz-yoksul ve gereksinimlerini giderme olanağı olmayan kentli halkın sorunlarının çözümü.

-Sanat, kültür, spor etkinliklerinin sağlanması, geliştirilmesi, desteklenmesi ve özendirilmesi.

-Kent içinde faaliyet gösteren özel ya da kamu ticari her kuruluşun ve satılan şeylerin temizliğinin, sağlamlığının, fiyat tarifelerinin ve çalışma düzeninin sağlanması.

Sözü edilen görev ve sorumluluklar 3.4.1930 tarihinde yayınlanan 1580 sayılı Belediyeler Kanununda çok daha detaylı ve kapsamlıydı. Ancak, bu yasa daha sonra iptal edildi. 10.7.2004 Tarihinde yayınlanan 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu ile 3.7.2005 tarihinde yayınlanan 5393 sayılı Belediye Kanunu, belediye hizmetlerinin özelleştirilmesine, taşeronlaştırılmasına neden olmuştur. Belediyelerin sözü edilen görev ve sorumluluklarına ilişkin şu soruyu sorabiliriz: 5216 ve 5393 sayılı kanunlar ile değiştirilen imar kanunu halk yararına mı, yoksa özel sektör ve sermaye yararına uygulanmaktadır?

 

Sorunsuz ve sağlıklı bir yaşam dilerim.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol