AŞIK VEYSEL

1894 yılında Sivas-Şarkışla-Sivrialan köyünde doğdu.
Yedi yaşında iken bir gözünü çiçek hastalığından yitirdi. Öbür gözünü, anası inek sağarken yanında durduğu sırada ineğin boynuz darbesinden yitirdiği bilinir ya, çelik çomak oynarken de yitirmiş olabileceği söylenir.
İki gözden yoksun Veysel çocuk, bu durumda kalan her insan, her çocuk gibi büyük bir sıkıntı içindedir. Kahırlıdır.
Köyüne, gezgin ozanlar gelmektedir. Bu saz ve söz ustalarını dinler, ilgilenir ve özenir.
Ondaki bu özentiyi ve ilgiyi sezen, algılayan babası, -en azından- eğlensin diye, hoş zaman geçirsin diye iyi kötü bir bağlama alır oğluna.
Veysel, bu bağlamaya sarılır artık. Onu en yakın dost bilir. Onunla söyleşir, dertleşir. Bu arada komşu köydeki saz söz ustasından da ilham devşirir.
Derken... Halk Evlerinde saz-söz dinletileri yapar. Adı yavaş yavaş köyünün dışına taşar.
Günün birinde Ahmet Kutsi Tecer'le kesişir yolları. A.K. Tecer, Veysel'i alıp Ankara'ya getirir. Onu gerekli yerlerle tanıştırır, biliştirir. Bu sayede Köy Enstitülerinde müzik öğretmenliği yapar. Sivas-Yıldızeli-Pamukpınar Köy Enstitüsü bunlardan biridir.
Ünlü türkücülerden, THM sanatçılarından olan Ahmet Sezgin, genç yaşlarında, on sekiz-yirmi yaşlarındayken, iyi resim yaparmış. Aynı zamanda Veysel'in adını, sanını, namını duyar, onunla yüz yüze tanışmayı arzularmış.
O günler Veysel'in bir tablosunu yapmış ve hem bu tabloyu vermek, hem de onu görmek, tanışmak için bir gün A.K. Tecer'e ulaşmış. Ricacı olmuş. Tecer, randevu vermiş. Konuştukları gün, konuşulan yere gitmiş Ahmet Sezgin. Elinde tablo. A.K. Tecer, Ahmet Sezgin'i içeri almış. Tablonun yüzündeki kapama kâğıdını açmış. Veysel'e dönmüş: "Aşık. Bu genç Ahmet Sezgin," demiş. "Seninle tanışmak istiyor. Aynı zamanda senin güzel bir resmini yapmış," deyip resmi masa üzerine koymuş.
Veysel, "Memnun oldum!" demiş. "Şu tabloyu bir görsek!.." "Görsek" sözü her ne kadar Veysel gerçeğine uymuyorsa da...
Kaldırmış tabloyu Tecer.
Veysel, kafasını kaldırıp, görmeyen gözlerini tabloya dikmiş. Bir zaman durmuş öylece. Sanki tabloyu gözlemliyor. "Çok güzel yapmışsın delikanlı. Çok beğendim... amma, gözlerini neden kapalı yaptın?" diye latifeleşmiş.
Çağımızın en etkin ozanlarından biriydi Veysel. Nereden öğrenmişti? Topraktan mı?
Yedi yaşına kadar görmüştü toprağı. Onu kendine en yakın dost bilmişti. En gerçekçi, en yararlı, en güvenilir, en verimli, en vazgeçilmez, en güzel dost. Nicelerine sarılmış, nicelerine bel bağlamış ta "dost dost" diye, beyhude bulmuş bu sarılışları, bu yakarışları. Bakmış ki, bir tek "toprak" ona en "sadık yar."
"Dost dost diye nicesine sarıldım,
Benim sadık yarim kara topraktır.
Beyhude dolandım, boşa yoruldum
Benim sadık yarim kara topraktır," diye anlatmaya başlıyor ve toprağın bir ömür boyu ve hattâ ömrün bitişinden sonra bile insana en gerekli, en vaz geçilmez dost olduğunu vurguluyor.
Atatürk hayranı, Atatürk'e çok saygılı ve minnettar bir insan olduğunu ünlü şiirinden, ünlü türküsünden biliyoruz:
"Ağlayalım Atatürk'e
Bütün dünya kan ağladı
Süleyman olmuştu mülke
Geldi ecel can ağladı" diye başlıyor da, onun eserlerinin kalıcılığını, ölümsüzlüğünü, gençlerin onun izinde olduğunu, ona tüm dünya önde gelenlerinin gıpta ettiğini... sayar da...
"Siz sağ olun Türk gençleri
Çalışanlar kalmaz geri
Bütün dünyanın her yeri
Ah etti vatan ağladı..." diye sürdürür.
Tarsus'ta bir otel odasında ceketini bırakmıştır. Gezinmiş, gelmiş... Cüzdan cebinde. Cüzdanı açıp içini yoklamış, para yok.
Otel görevlisine iletmiş durumu. Bilmediklerini, görmediklerini söylemişler.
Durumu açık açık anlatmış. Çare yok. "Kapı kitli, cüzdan cepte para yok..." diye yazmak zorunda kalmış.
"Uzun, ince bir yolda," "gece gündüz yürüyor"ken... Bağ bahçe işleriyle ilgileniyor, olağan bir insan becerisiyle. Hani, gösterir ya belgeselin biri. Elleriyle yoklayarak anlıyor meyvenin olgunluğunu, hamlığını.
"Uzun ince bir yoldayım
Gidiyorum gündüz gece
Bilmiyorum ne haldeyim
Gidiyorum gündüz gece..." diyor ya hani...
"Uykuda dahi yörüyom
Kalmaya sebep arıyom
Gidenleri hep görüyom
Gidiyorum gündüz gece..." diyor.
En sevilen dizelerinden ve türkülerinden biri de şudur:
"Beni hor görme kardaşım
Sen altınsın ben tunç muyum
Aynı vardan var olmuşuk
Sen gümüşsün ben sac mıyım
Tabiata Veysel aşık
Topraktan geldik kardaşık
Aynı yolcuyuk yoldaşık
Sen yolcusun, ben bac mıyım"
Sazına şöyle der:
"Ben gidersem sazım sen kal dünyada
Gizli sırlarımı aşikâr etme."
"Ben bir insanoğlu sen bir dut dalı
Ben babamı sen ustanı unutma..."
Ve ömrünün sonlarına yaklaşırken dostlarına seslenir:
"Ben giderim adım kalır,
Dostlar beni hatırlasın,
Düğün olur bayram gelir,
Dostlar beni hatırlasın..."
21 Mart günleri Aşık Veysel'in sonsuzluğa gidiş yolculuğunun başlangıcıdır.
Yaşayacaktır.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol