ARAMIZDAKİ BAĞLAR

Bazen param parça hissederiz kendimizi ama parçalanış kalplerde bile kimi bütünler kalabilir, o bütünler anıları kayıp zamanlardan alıp ortak yollara savurur.
Biri birlerini sevenler ne kadar uzaklara gitselerde, geride bıraktıklarını da götürürler gittikleri yerlere.
Bağ dediğimiz her zaman kan bağından ibaret olamayabilir,insanları biribirlerine bağlayan bir sürü bağlar ve yollar vardır.
Ezelden beri ezberimize yerleşen kan bağına gözü kapalı inanırız, inanırız da başkalarına inanmakta güçlük çekeriz çoğu zamanlar. Vermeden almak gibi bir şey çıkıyor ortaya, inanmayan kişiye kim inanır ki?
Birisine inanabilmek için ona güvenmemiz gerekir,güvenmek için de zaman.
Bazen kan bağı kadar güçlü bir de dostluk bağı vardır hayatta.
Zaten  insanları akrabalık dereceleri değil,biri birilerine duyulan sevgi ve saygı derecesidir bağlayan.
Onlar da öyleydi,iki mükemmel dost,iki sadık arkadaş .
Aralarında uzun yıllardan beri açan nadide çiçek kardeşliğin bile ötesindeydi.
Biri birilerinin yanında her zaman sesle düşünür, yargılamadan önce anlamaya çalışırlar, ne kadar uzak kalsalar da, gönüllerinin el ele olduğuna inanırlar ve arada ki sevgi bağlarını uzun yıllardan beri ilk günkü tazeliği ile tutmasını bilenlerdendi her ikisi de.
Her sevgi zamana yenik düşer dense de, onların sevgisi gün ve gün güçleniyordu.
Böylesine güçlü sevgiler için ayrılıklar geçersizdir.
Zaten dizimizin dibinde olanları sevmek kolaydır ama uzaklarda olan birini yaşatabilmek çok fedakârlık, cefakârlık ve çok mu çok incelik ister her iki taraf için de.
İşte yeni bir ayrılığın rüzgârına kapılacaklardı yine bir hafta bir beraberlikten sonra.
Daha ayrılık saati ver elini demeden yeni bir buluşmanın yollarına dökmüşlerdi kendilerini şimdiden.
Yol üstünde kafeteryada içilen veda çaylarına şeker yerine gelecek günlerin vuslatıyla tat veriyorlardı gönülleri parçalı bulutlu olmasına rağmen tebessümlerden dökülen bakışlar buruk acıya teslim etmiyordu onları.
Çoğu zaman uğurlayan bu defa uğurlanandı.
Sanki kalmalar daha zormuş gitmelerden diye duyulur duyulmaz bir söz döküldü kalanın dudaklarından ve ötesi gelmedi.
İçinden geçenler dilinin ucunda olmasına rağmen bir türlü dile gelmese de ayrılık öncesinde gözler anlatıyordu dillerin dile getiremediklerini. Dillerden başka haller de sunuyordu duyguların her türlüsünü gözler önüne.
Sevgiyi, dostluğu, dile gelmeyen ayrılığın acısını ve gidenin ardından gidememenin ne biçim bir çaresizlik olduğunu, bir daha ne zaman görüşecekleri belli olmayan bir zamana uğurlarken gönüllerinden taşan "görüşmek ümidiyle" cümlesi savruluyordu mendil yerine otobüsün arkasından.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol