ANAYI KIZDAN AYIRAN

Birkaç gün önce bir telefon geldi,"alöö"Firdevs hanımla görüşebilir m iyim? Demekle yetindi.
Buyurun benim, deyince kendini tanıtmaya başladı.
20 yıldan beri görüşmediğimiz, araya giren bunca yollar, yıllar, anılardan hiçbir şeyi silememişti sanki.
Dünmüş gibi kendini hatırlatmak için bunca yılı döktü dudaklarından önüme.
Gençlik yıllarımın henüz ilk adımlarında bir kış, soğuk almış ve hastane ye yatırılmıştım.
Orada da benim yaşımda bir kızla arkadaş olduk.
Ben anne-babamın tek evladı olmama rağmen, annem -babam köyde oldukları için her zaman ziyaretime gelemiyor, işten, güçten artı kalan zamanlarda gelseler bile, hastane ziyareti saatlerine denk gelmediği için bir şeyler bırakıp gidiyorlardı.
O kız şehirdendi, bir abisi vardı ki, kız kardeşini hastane pencereleri altında bekleyerek sabahlıyordu.
Onların bu yakın kardeş ilişkilerini görünce, tek evlât olmamdan nefret ediyordum.
Çocukluk duyguları temizdir.
Ne sevgileri, ne kıskançlıkları, ne de nefretleri gizlemeyi bilemez o yaşlarda insanlar, benim buruk halimi sezen arkadaşımın abisi bir gün hastane bahçesinde parka çıkardı bizi ikramlar yaptı ve bana dönerek senin de abin olmamı istermisin demesini beklermişim gibi, bir kocaman eveeeeeeeet döküvermişti dudaklarımdan.
Aradan geçen zaman arkadaşlığımızı güçlendirdi, daima görüştük, bir birimize sadık kaldık derken, o asimilasyon yılları gelip çattı.
Ondan sonra zaten ne anne evlâdını, ne kardeş kardeşi bulma imkânı olmadı.
Zamanın amansız rüzgârları savurdu herkesi bir taraflara.
İsimler değişik, soy isimler tutmaz bir halde takıldık kurumuş yapraklar gibi o zamansız rüzgârın peşinde seyrettik durmaksızın savrulan duygularımızı.
Hepimiz ayrı, ayrı ülkelerde yeniden kök salmak için olağan üstü çabalar harcadık.
Kimimiz yaban topraklarda kök salamadı geri döndü, kimimiz ise yemininden dönemeyip yeni yerlerde yeniden hayat bulmanın azmiyle yeniden yeşillendi ve yeni kökler saldı olduğu yerlerde.
Türk lük davasına malımızı, mülkümüzü tek ettik ardımıza bile bakmadan.
Şimdi yıllar sonra telefondaki bu ses, yabancı olduğu kadar yakındı bana, çocukluk arkadaşımın abisiydi.
Kırklar gazetesinde köşe yazarlığını yaptığım gazetede köşe yazılarımı görünce hemen telefona sarılıp beni arıyor.
Biraz hal, hatır sorduktan sonra dayanamayıp arkadaşım olan kız kardeşini soruyorum.
O benim anılarımı süsleyen süper bir ağabeydi, dünya tersine dönse aralarına kimse giremez dediğim ve her zaman gıpta ettiğimdi.
Kız kardeşini sorduğumda, derin bir ahla duraksadı ve' uzun yıllardan beri görüşmüyoruz' cümlesi ile sanki yıldırım düştü üstüme.
Susma sırası bana gelmişti. Neden?
Diyebildim sadece duyulur duyulmaz bir sesle.
Miras, dedi ve sustuk yine.
Yüzünü göremesem de, gönlündeki o büyük acıyı hissettim.
Orada mısın dedi derin kuyulardan gelen bir sesle ve yaz, dedi bu kız kardeşimin telefon numarasını.
Kız kardeşim derken sanki sözlerinde bir umut vardı.
Benden de bir umut umuyordu sanki o eski günlere dönmek için.
Bir derin of daha döküldü dudaklarından içimi yakarcasına.
Büyümüşlüğümüzün, bencilliğimizin, kirlenmişliğimizin, çağımızın yeni bir derdi dikildi karşıma o çirkin gözleriyle ağlanacak halimize gülercesine.
Hani derler ya anayı kızdan, kardeşi kardeşten ayıran para diye, işte bu mükemmel kardeşliğin arasına da giren mal, mülk kavgası ve para, para, para.
Paylaşmayı öğrenmediğimiz için tükenmeyecek hiçbir zaman gönüllerimizde ki o derin mi derin yara.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol