ALIŞVERİŞTE BİLİNÇLİ DAVRANIŞ NASIL OLUR?

• Gereksinmelerimizi doğru olarak belirleyelim. Alışveriş listesi hazırlayarak öncelik sırasına göre alışveriş yapalım.
• Mal ve hizmet satın alırken, temel gereksinimlerimizi ön planda tutalım. Medyanın ve reklamların etkisinde kalarak yanlış davranış göstermeyelim.
• Ödediğimiz paranın karşılığını tam olarak almaya çalışalım.
• Üreticisi belli olmayan mallar ile güvenli ve sağlıklı olmayan mal ve hizmeti satın almayalım.
• “Satılan mal geri alınmaz” devrinin kapanmış olduğunu bilelim.
• Aldığımız mal ve hizmetlerin özellikleri, riskleri ve kullanımı konusunda eksiksiz ve doğru bilgi sahibi olmak için dikkatli olalım. İlgili yerlere ve tüketici örgütlerine başvuruda bulunup gerekli bilgileri alarak herhangi bir sorun çıkmaması için mal ya da hizmeti satın almadan önce önlemimizi alalım ve haklarımızın ne olduğunu doğru ve eksiksiz olarak öğrenelim.
• Alışveriş yapmadan önce iyi bir piyasa araştırması yapalım.
• Birden çok mağaza ya da firmada malın fiyat ve kalitesini öğrenerek karşılaştırma yapalım.
• Aynı ürünün değişik marka, tip ve miktarlarının sağladığı yararları fiyatlarıyla karşılaştıralım.
• Alışverişte kaliteli yerli malını tercih edelim.
• Alışveriş esnasında satın alacağımız malı kontrol edelim. Gözle, elle, koklayarak, yoklayarak ya da basit ölçü aletleriyle yapabileceğimiz kontrolleri ihmal etmeyelim.
• Yaptığımız her alışverişte fiş ve fatura isteyelim.
• Elektrikli, elektronik ve mobilya gibi garanti kapsamındaki cihazlara ve mallara ilişkin garanti belgesini, Türkçe tanıtma ve kullanma kılavuzunu isteyelim.
• Alacağımız malların etiketli olmasına dikkat edelim. Etiketleri iyice inceleyelim. Etiketlerde Malın cins, nitelik ve fiyat bilgilerinin olmasını arayalım. Mal üzerinde etiket bulunmasının zorunlu olduğunu bilelim.
Genel merkezimizin bir çalışması daha;
EVRENSEL TÜKETİCİ HAKLARI VE
TÜRKİYE GERÇEĞİ (2)
Tüketicilerin evrensel haklarından olan eğitilme hakkının gereği olarak ilkokul, ortaokul, lise ve üniversitelerde öğrencilerin eğitilmelerine ilişkin etkili bir düzenleme ve uygulama bulunmamaktadır. Tüketicilerin Korunması Hakkında Kanun’un “Tüketicinin bilinçlendirilmesi” başlıklı 59.maddede örgün ve yaygın eğitim kurumlarının ders programlarına bu konuda ilave yapılır denilmektedir. Gene, bu maddede radyo ve televizyon kuruluşları 08.00-22.00 saatleri arasında ayda 15 dakikadan az olmamak üzere tüketicilerin bilinçlendirilmesi amacıyla yayın yapmak zorundadırlar, denilmektedir. Ne yazık ki, bu konuda belirtilen hükümlerin gereği Milli Eğitim Bakanlığı, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu ve Ticaret Bakanlığı ile radyo ve televizyon kuruluşları yasada belirtilen sorumluluklarını yerine getirmemektedirler. Bununla birlikte, tüketicilerin yaşadığı sorunların ortaya konulması, değerlendirilmesi, tüketicilerin bilgilendirilmesi, ilgili ve yetkililerin uyarılması için, televizyonlarda ve radyolarda hem tüketici haklarına ilişkin programlar yapılmamakta, hem de tüketici örgütlerine yeterince yer verilmemektedir. Bu konuda 13 – 14 yıldan beri hem okullarda hem de kamu kuruluşlarında önceden olduğu gibi konferanslar ve eğitim çalışmaları yapılmamaktadır.
Satın alınan mal ve hizmetlerde, tüketicilerin zararlarının karşılanabilmesi hakkına aykırı olarak, firmaların ağrılıklı bir kesimi tüketicilerin yasal hakları doğrultusunda kendilerine yapılan başvurulara olumsuz yanıt vermektedirler. Ancak, firmaların bu olumsuz tavırları nedeniyle, tüketicilerin başvuruları üzerine, gerek tüketici hakem heyetleri gerekse tüketici mahkemelerinden aldıkları lehte kararların gereğini firmalar yerine getirmek zorunda kalmaktadırlar. Ancak, bu durum, tüketicilere hem zaman hem de manevi olarak bir mağduriyet yaşatmaktadır.
Bugün uygulamada olan ve 28 Mayıs 2014 tarihinde yürürlüğe giren 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun, garanti süresi içinde ayıplı malların yenisi ile değiştirilmesi ve ücretsiz tamiri konusundaki tüketici hakkına sınırlama getirerek, bu konuda daha önceki Yasa’dan geriye gitmiştir. Bu sınırlama, tüm mal ve hizmetlerde tüketici hakem heyetlerine yapılan başvurularda belli bir tutarın üzerindeki mal ve hizmetler için de getirilmiştir.
Yasal dayanağı olmadan, hukuk ve adalet anlayışına aykırı olarak, haksız yere elektrik tüketiminden alınan 5 kalem bedel ile ilgili tüketici lehine Yargıtay’ın vermiş olduğu karar hiçe sayılarak bu kalemleri elektrik dağıtım şirketlerinin alabilmesi için hükümet tarafından 17.06.2016 tarihinde 6719 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun düzenlenmiştir. Oysa, elektrikten alınan kayıp-kaçak, iletim, dağıtım, perakende satış hizmet ve sayaç okuma bedelleri hakkında Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 21.05.2014 tarihli kararına göre;
-Anayasa’nın vergi adaleti başlıklı 73.maddesindeki “…. vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler, kanunla kurulur, değiştirilir veya kaldırılır” hükmüne göre, elektrikten alınan söz konusu bedellerin tüketicilerden tahsil edilemeyeceğine,
-Özellikle de, elektrikten alınan kaçak bedelinin kurallara uyan abonelerden tahsili yoluna gitmenin hukuk devleti ve adalet düşüncesi ile bağdaşmadığına,
-Elektrik faturalarına yansıtılan söz konusu bedellere ilişkin miktarların şeffaflık ilkesi ile denetlenebilmesi ve hangi hizmetin karşılığında ne kadar ücret ödendiğinin bilinmesinde hukuk devletinin vazgeçilmez unsuru olduğuna,
Hükmedilmiştir.
Şu anda uygulanmakta olan 6719 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu hukuk ve adalet anlayışına, şeffaflık ilkesine, tüketici haklarına, kamu yararına aykırıdır.
12 bankanın kendi aralarında oluşturdukları bir kartel anlaşması ile 21.08.2007 – 22.09.2011 tarihleri arasında tüketicilerin bankalardan aldıkları kredilere yüksek faiz, bankalara yatırdıkları mevduatlara ise düşük faiz uygulamışlardır. Bankaların bu uygulamasına Rekabet Kurulu’nun 1.1 Milyar TL ceza vermesi üzerine bazı bankaların açmış olduğu dava Danıştay’ın 13.Daire tarafından reddedilmiştir. Danıştay’ın ilgili dairesinin bu kararı üzerine, Danıştay’ın üst kurulundan kesin karar verilinceye kadar tüketicilerin başvuruları hakkında herhangi bir karar vermemeleri konusunda Tüketicinin Korunması ve Piyasa Gözetimi Genel Müdürlüğü tarafından tüketici hakem heyetlerine bir genelge gönderilmiştir. Bu genelge ile tüketicilerin, tüketici hakem heyetlerine başvuruları açıkça durdurulmuştur. Bu genelge üzerine kartel oluşturan bankalar da rahat bir nefes almıştır!..
TÜKETİCİLER NASIL BİR KENT İSTİYOR?
Tüketicilerin, ‘Nasıl Bir Belediyecilik Ve Nasıl Bir Belediye Yönetimi’ istediği konusunda ‘Pehlivan Tefrikasını’ andıran yazılarımız devam edecek. Ancak; kentin sakini değil de sahibi olması gereken biz tüketiciler, biz bu kentte yaşayanlar, ya da biz bu ülkenin yurttaşları ‘Nasıl Bir Kent’ istediğimizi de açıklamamız gerekir diye düşünüyorum.
Dünyanın hemen her yerinde ve ülkemizde, belediyeler daha çok siyasi kimliklerle (il-ilçe-belde fark etmez) yönetilmektedir. Yerel yönetimlere seçilenlerin, adaylıklarında plan ve projelerini anlatırken söyledikleri ile yaptıkları arasında uyumlu kaç örnek bulabiliriz? Cumhuriyetin son 50 yılında, örnek olabilecek kişiliklere kısaca bir göz atalım:
Uyumda başarılı olanlardan kimileri, kendini şehrin mimari planına odaklamış ve başarılı olmuştur. Kimileri, esnafına, tüccarına, üreticisine, tüketicisine kısaca, ekonomisine odaklamış ve başarılı olmuştur. Vb. durumlar arandıkça daha çok bulunur. Bir örnek var ki, benzeri yok. ‘Söz, Yetki, Karar Halka’ diyerek yönetime gelip; genel darbecilerce görevden alındığında, ‘Ne Yaptıksa, Halkım İçin, Halkımla Birlikte Yaptık’ diyerek yaşamının sonuna kadar cezaevinde tutulan Fatsa Belediye Başkanı Fikri Sönmez gibi efsaneleşmemiştir.
Tüketicilerin, ‘Nasıl Bir Kent’ istediğine gelmeden önce, bugüne kadar kentlerimizin genellikle nasıl yönetildiğine bir bakalım. Özetle; ülkemizde 1980’den bu yana, kent ve kenti çevreleyen ortamlarında doğal ve kültürel varlıkların yağması artarak sürdürülmüş, ‘yerelleşme’ aldatmacasıyla sadece yağmayı derinleştirmeye hizmet edilmiştir. Son on yıllık dönem içersinde de, izlenen birçok haber ve olaydan, görülen binlerce dava dosyasından anlaşılacağı gibi yerel yönetimler, merkezi vesayet altında birer çıkar tezgahı gibi çalışmaya devam etmiştir. Tüm kentsel kamusal hizmetlerin pervasızca özelleştirilmesi; planlama, imar, kentsel altyapı ve ulaşım hizmetlerinde yolsuzlukların artması, kentsel rantın yandaş ve varsıl kesimler lehine yönlendirilmesi son dönemde de birçok yerel yönetimin temel hedefi olmuş, icraatları arasında yerlerini almıştır.
Tüm bu sorunlara ve olumsuzluklara karşın, demokratik katılımın sağlandığı yerel yönetimlerin oluşturulması ve çözüm üretilmesi olanaklıdır.
Bugün, kentlerimizin ve toplumun yerel seçimlerde ihtiyacı olan temel yaklaşım, “toplumcu demokratik ve halkçı bir yerel yönetim” anlayışıdır. Bu anlayış, katılımcılığın önünü açan, toplumun değişik kesimlerine, karar alma, uygulama ve denetleme süreçlerinde söz hakkı tanıyan politika ve uygulamaların hayata geçirilmesidir.
Tüketicilerin, ‘Nasıl Bir Kent’ talebine, özgün konularıyla devam edeceğiz.

Sorunsuz ve sağlıklı bir
yaşam dilerim.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol