ADI "TOY" KENDİ OLGUNDU

Osman Toy.
Kıytırık dünyayı hızla sollayanlardan.
Ömrünce sosyal yaşamı "sol"lamaya çabaladı.
Ömrünü topluma adayarak sürdü yaşamı.
60'ı bulamadan çekti gitti.
Hepimizi solladı.
Nacak'ta başlayıp doğduğu ilde tamamlanan bir yaşamın zulasına hep onurlu işler, onurlu devinimler, onurlu bir yaşam savaşı yerleştirdi.
Onurlu, artı, verimli davaların ve davranışların içinde, yanında bulunarak yaşamaya çabaladı.
1968'de Kepirtepe'de başladı tanışıklığımız.
Yaşam dokusunu aynı gergefte işleyerek…
Yaşam iksirini aynı tastan içmeye gayret ederek…
Yaşam kokusunu aynı ıtırdan nefeslenerek sürdürdük yaklaşık olarak.
Kepirtepe'den sonra İstanbul İlköğretmen Okulu Müzik Bölümü'ne geçişimiz de bunun sonucudur.
Rastlantı değildir.
Yaşamın politik-siyasal kulvarında…
Atatürkçü, aydınlıkçı, çağdaş uygarlık doğrultusundaki Cumhuriyet yanlısı oluşlarda aynı arenada savaşım…
ADD'de bulunarak, emek, çaba, uğraş vererek sürdürülen bir ömür…
Ömrümde Osman'ı hiçbir an pejmürde görmedim.
Hep "iki dirhem bir çekirdek", hep baştan ayağa klas, pırıl pırıldı üstü başı.
Yaşam anlayışıydı bu denli tertipli, düzenli oluşu.
Saçlarının genç yaşlarda kırlaşması ve hattâ beyazlaması bile çok yakışıyordu ve ona onur ödülüydü adeta.
Kırklareli'deki periyodik yaşam olgusunun içinde hep kantarın "yükte hafif pahada ağır" verilerle donatılması doğrultusunda bulundu.
Hırslı değildi elbet.
Onun için çok önplanda bulunmamış, görülmemiştir.
"Çapalı"ların arasına bile pek fazla karıştığı, katıldığı söylenemez.
"Yok kovmak" diye bir söylem vardır. Kuşkusuz onda bu anlayış yoktu.
Olur olmaz heveslerin peşine takılıp sürüklenmeyi gereksiz sayan bir anlayış.
Çok sevdiği, zamanını, emeğini, umudunu ve çabalarını paylaştığı bazı ortamlara küskünlük duymuş olabilir mi?
Her duyarlı ve yüreği incelikli insan gibi…
Onda da böyle bir handikap nüksetmiş olabilir zaman zaman.
Kırklareli'de en çok gönül verip zaman ve emek tükettiği bir takım ortamlardan, gün gelip el ayak çektiyse eğer…
Amaç ve emek birlikteliği ettiği kişiler ve kurumlar, bunu daha iyi bilirler.
Ama…Sevdiği, beğendiği, inandığı olguları kolayla terk etmeyen, kolayla bırakıp gitmeyen Osman…
Mesleğine öylesine saygılı ve bağlıydı ki…
Öğretmenlikten emekli olmaya niyeti yoktu adeta.
Emekli olmayı belki aklının kıyısından bile geçirmezdi.
Bir gün sağlık koşulları onu mesleğinden ıramaya itmeseydi.
El an çalışır olurdu.
Dert etme Osman.
Gönüllerde onurlu kalmak ve sonsuza değin onurlu yaşamak çok daha önemli.
Yoksa, ha üç gün eksik, ha beş gün fazla…
Bazı çıkmazlarla ve aymazlıklara cebelleşmekten iyidir.
Yaşayacaksın.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol