3 ARALIK "ULUSLARARASI ENGELLİLER GÜNÜ"NÜN ARDINDAN

Merhaba can dostlar;
Sizlere bugün bu köşeden vicdanlarınıza seslenmek istiyorum.  İnsanı diğer canlılardan üstün kılan unsur düşünebilmesi ve düşündüklerini uygulayabilmesidir. Yani kısacası, zekâsı ve akıllı oluşudur. Bunun yanında diğer önemli bir unsur daha vardır ki, o da, sadece insana mahsus olan, vicdan diye adlandırdığımız bir olgudur. Bu kelimeyi hepimiz zaman zaman kullanırız. "Vicdansız!" " Hiç vicdanın acımadı mı?" "sende vicdan denilen şeyden eser bile yok…" gibi buna benzer serzenişlerde bulunuruz çoğu zaman. Çünkü insan duygusal bir varlıktır. Akıl ve mantıkla hareket ederken, çoğu zaman hislerini de bu eylemin içine katar. İşte bu üç öge, dengeli bir şekilde kişinin eylemlerinde ve alacağı kararlarda olursa, o yapılan her ne olursa olsun, insani bir davranış diye adlandırılır. Konuya buradan girmişken, 2 gün önce, yani 3 Aralık günü "Uluslararası Engelliler Günü" idi. Belki çoğunuzun bilgisi olmadığını düşünerekten bazı bilgiler vermekte yerinde olur.
1992 yılında Birleşmiş Milletler aldığı bir kararla, 3 Aralık gününü "Uluslararası Engelliler Günü" olarak ilan etti. Bu kararın ardından BM İnsan Hakları Komisyonu 5 Mart 1993 tarihli ve 1993/29 sayılı bildirisi ile üye ülkelerce 3 Aralık gününün "engellilerin topluma kazandırılması ve insan haklarının tam ve eşit ölçüde sağlanması" amacıyla tanınmasını istedi. O günden beri, 3 Aralık "Engelliler günü" olarak bilinmektedir. Ayrıca son verilere göre, Türkiye nüfusunun yüzde 12.29'u yani 8.5 milyon kişisi engelli vatandaşımızdır.  Bunu kaç kadın, kaç erkek vatandaşımızı bu engelli olarak yüzdeye vurduğumuzda, Erkeklerde bu oran % 11.10, kadınlarda % 13.45 tir.
Bu bilgileri verdikten sonra esas konuya gelmek istiyorum, yani sizlerin vicdanlarınıza seslenmek istediğim konuya. Biliyorum ki; insanın yapısında az da olsa bencillik vardır. Bu birazda yaratılışa içinde yaşadığınız aileye, topluma ve ya ortama göre az ya da çok olarak değişkenlik gösterir.
Biz bu engelli vatandaşlarımıza gereken ilgi ve alakayı gösterebiliyor muyuz? Onları kendimizden soyutlamadan, onların da yaşam hakkı olduğunu düşünerek, onlara köstek değil, destek olmak için ne çaba sarf ediyoruz? Onlarla duygudaşlık kurarak, onların yerine kendimizi koyarak hareket ediyor muyuz? Biliyorum ki çoğunuz "evet" diyecektir. Bir kısmınızda onlar için gerekeni yapmaya çalışıyoruz ya da yapılmaya çalışılıyor diye düşüneceksiniz. Ne yazık ki yeterli değil…  İnsan sağlamken bunu önemsemez, çünkü vücudunda organları ihtiyacını karşılamak için yeterlidir. Ancak bunu anlayabilmesi için, onlardan birini ya da bir kaçını kaybetmesi gerekir. Tabii ki bunu ben dahi hiç birimiz istemeyiz.
Pek çok kurum ve kuruluşlara bu engelli vatandaşlarımız, uzuvlarında ki yetersizlik nedeniyle girememektedir. Çünkü onlara buraya girebilmeleri için gereken kolaylık sağlanmamıştır. Hatta şehrimizde yeni tadilat görmüş pek çok kamu binaları bile yenilenirken bunların oraya ulaşabilmelerine olanak sağlayacak şeyler göz ardı edilmiştir. Aslında bunca masraf yapılırken bu hususlar göz ardı edilmese, onlarda kendi imkânları ile oralara rahatlıkla girerler ve sorun yaşamazlardı.
Sadece bu mu? Buna benzer örnekler vermekle bitmez. Şehrimizde yayaların yürümeleri için kaldırımlarımız var. Kaldırımlar yayalar için yapılmıştır değil mi? Peki bu kaldırımlarda sadece normal vatandaşlarımızın yürümesi için mi yapılmıştır? Hayır değil mi… Normal derken, uzuvları sağlam olan vatandaşları kast ediyorum. Peki, normal vatandaşlarımız bile bu kaldırımlarda yürüme zorluğu çekerken, engelli vatandaşlarımız bu kaldırımlarda nasıl yürüyecekler? Kaldırımlarımız zaten yayaların ihtiyacına yetersiz kalırken, engelli vatandaşlarımız bu kaldırımları nasıl kullanacaklar? Neden bunu söylüyorum; Kaldırımlarda, "ama" vatandaşlarımız için yürüme yolları yapılmıştır. Fakat gözlediğim şu ki bu yollara, teşhir amaçla eşya çıkarılarak ya da işletmeye ait tabela konularak kapatılmıştır. Dolayısıyla bu yürüme yolları, bir sürü engelle kapatılmıştır. Bu bireylere yapılan saygısızlık olarak gördüğüm bu gibi şeylerin ortadan kaldırılması gereklidir. Bu da yetkili kurumların denetim elamanları tarafından kontrol edilme yoluyla sağlanır. Gerçi vatandaşlarımız duyarlı olurlarsa, bu konunun üstesinden gelinir.
Bu örnekler saymakla bitmez, daha size çok örnekler verebilirim. Biz bu insanları kazanmak zorundayız. Onlar bizim bir parçamızdır. Onlar bizim insanımızdır. Anamızdır, babamızdır, kardeşimizdir, bacımızdır, çocuğumuzdur.  Onlara kolaylık sağlamazsak, onlar kendilerini toplumdan soyutlanmış olarak kabul ederler. Yalnızlaşırlar.
İnsan olarak bize yakışır mı bu?  Tabii ki yakışmaz. Öyleyse, birey olarak, kurum ve kuruluşların yetkili ve yöneticileri olarak, siyasiler olarak bu sorunlara el atmalıyız. Bu insanlarımıza saygı, sevgi göstererek onlara değer verdiğimizi göstermemiz gerek. Buradan vicdan sahibiyim diyen insanlara sesleniyorum, bu insanlarımıza sahip çıkalım.
Saygılarımla...

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol