24 KASIM'I REDDEDİYORUM

Öğretmen okullarının kuruluşu 16 Mart 1848'dir.
"Darülmuallimin" adıyla kurulmuş. Açılımı, "İstanbul Erkek Öğretmen Okulu"
Ülkemizde Öğretmen Okullarının kuruluşu olarak bu tarih kabul edilir.
26 Nisan 1870 tarihinde de "Darülmuallimat" kurulmuş. Bu da "İstanbul Kız Öğretmen Okulu" oluyor.
Yıllar içinde gelişerek "Öğretmen Okulu" çıkıyor ortaya.
24 Kasım 1928 tarihinde Millet Mektepleri açılıyor ve Atatürk, Millet Mektepleri Başöğretmenliği'ni kabul ediyor.
Olur! Etmiş. Tamam.
1940'lı yıllarda Köy Enstitüsü açılıyor.
Ve Köy Enstitüleri, 4 Şubat 1954'te kapatılıyor. Yerlerine 6 yıllık İlköğretmen Okulları açılıyor.
14 Haziran 1973 tarihinde, "Öğretmen Okulları" kapatılıyor ve tarihe gömülüyor. Bu tarihten sonra ne Köy Enstitüsü, ne Öğretmen Okulu, ne İlköğretmen Okulu… Hiç biri kalmıyor.
Öğretmen Okulları, son mezunlarını 1976'da veriyor.
Bunlardan geri kalanlar 1977'de bitiriyor okullarını ve mezun oluyorlar.
O tarihten sonra "Öğretmen Lisesi" adı altında yaşamlarını sürdürüyor bu okullar bir zaman.
Bunlar artık öğretmen yetiştirmiyor tabi. Bildiğimiz liseler gibi çalışıyor. "Öğretmen" sözcüğü yalnızca aksesuar olarak kalıyor.
"Anadolu Öğretmen Lisesi" ne demekse…
Ondan sonra öğretmen nasıl yetişiyor?
Bir biçimde yetişiyor tabi.
İki yıllık Eğitim Entitüsü var sırada.
Sonra bu okullar dört yıla çıkıyor. Adı da "Eğitim Yüksek Okulu" oluyor. Bunlar daha sonra Eğitim Fakültelerinin "Sınıf Öğretmenliği Bölümü"ne dönüşüyor.
Artık "Öğretmen Okulu" kavramı tarihe karışıyor.
Dört yıllık Eğitim Yüksek Okulları, Eğitim Fakültelerinin Sınıf Öğretmenliği Bölümü durumuna getiriliyor ve…
21 Haziran 2014 günü buna da son veriliyor. Anadolu Öğretmen Lisesi de kapatılıyor.
İstanbul Öğretmen Okulu çıkışlı İsa Eşme'nin toparladığı çok değerli bilgilerden oluşan kalın bir kitap var elimde. Özde İstanbul Öğretmen Okulu'nu anlatıyor. Bu vesileyle ülkenin Öğretmen Okulu tarihçesini de çıkarmış ortaya.
Kalın ve büyük bir kitap.
Son yıllar kalın kitapları okumaktan kaçınıyorum ama bu kitap beni hiç sıkmadığı gibi büyük bir istek ve özenle okudum. Öğretmen Okullarının tarihçesini bir film şeridi gibi izledim adeta.
Sonuçta şunu anladım: Kurulu düzenin sahipleri, ülkede iyi işler olmaması, yapılamaması için öyle çok uğraşmışlar ki… Bir biçimde, güzel şeyler yapılmaya başlandığını gören bu egemenler, hemen o düzlemin kıvrılması, o yolun durdurulması ve geri döndürülmesi için var güçlerini ortaya sermişler. Ne kadar yanlış, ne kadar doğruysa, toprak ağalığından milletvekilliğine geçen Kinyas Kartal'ın, 1950'li yılların başlarında, "Köyümde, kahvede otururken, köy halkının, her şeyi öğretmene sorduklarını, ona çok saygılı olduklarını görünce, 'bunlar artık beni dinlemezler. Benim durumum zorlaşır' diye düşündüm ve hemen Meclis'e, Köy Enstitülerinin kapatılması için önerge verdim!" demesi bunun bir örneğidir.
Hiçbir şeyi doğal akağına bırakmamışlar. Ne zaman ki bir olay kendi doğal akağında ilerliyor ve verimli, yararlı duruma geliyor…
Düzenin sahipleri hemen o kurumu tarumar ediyor, darmadağın ediyor, dağıtıp vurup kırıyor, döküyor.
Ülkemizin eğitim düzeyini düşürebilmek ve hattâ gerekirse iyice ortadan kaldırılması için ellerinden ne geliyorsa yapıyorlar.
Sonra da…
1980'de ülke yönetimine el koyan Cunta, ne yapıyor?
Darbeyi "Atatürk" sözcüğünü dillerine dolayarak yaptılar ya! Ülkede ne kadar demokrasi kırıntısı varsa, Atatürk'e ait ne kadar kutsal değer varsa onları hızla yok ettiler ya!
Yukarıya çıkardığım "Öğretmen Okulu" dizgisini, çizelgesini hiçe sayarak, kafalarına göre bir "Öğretmen Okulu Ruhu" şablonu oluşturdu. Atatürk'ü de kendi isteğine göre betimledi, sınırladı, öyle yaygınlaştırdı.
Durup dururken bize de: "24 Kasım 1928'de Atatürk, Millet Mektepleri Başöğretmenliği'ni kabul etmiştir. Onun için…" deyip…
24 Kasım gününü "Öğretmenler Günü" olarak belirlediler, alnımızın orta yerine, paslı bir çivi gibi çaktılar.
Yemez.
Bizler daha 1970'li yılların başlarında Kepirtepe'de okurken "16 Mart Öğretmen Okullarının Kuruluş Yıldönümü"nü kutlardık.
1972-1976 arası da Çapa'daki "İstanbul Öğretmen Okulu"muzda dört yıl boyunca kutladık durduk.
Ortada hazır bir tarihsel olay, olgu… Kökeni bizden olan tarihsel bir gerçeklik varken...
12 Eylül 1980 darbesinin izlerinin hızla silinmesi gerekiyor. Nasıl ki YÖK'ü kaldırmıyorlarsa…
Nasıl ki seçim barajını yüzde 10'dan aşağı indirmiyorlarsa hattâ tamamen kaldırmıyorlarsa ki bu durum bugünkü yapısıyla iktidar partilerini veya güçlü olanı koruyor.
Bu da bizim hoşumuza gitmiyor işte. Benim hoşuma gitmiyor.
Bu yüzden, 24 Kasım'ı "Öğretmenler Günü" olarak kabullenemedim gitti. Sevemedim gitti.
Güzelim 16 Mart günü varken…
Kabul etmiyorum 24 Kasım'ı.
Reddediyorum.
O gün hiç kimse bana sözlü veya yazılı olarak kutlama yapmasın.
Rica ediyorum.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol