ZEYNEP ANA YORGUNDU (UZUNKÖPRÜLÜ OZAN DERVİŞ KEMAL EŞİNİ YİTİRDİ)

22 Ağustos Cuma günü Uzunköprü'ye gidiyorum. Sınıf arkadaşım Nurettin Öter'in kızı Funda'nın oğluna sünnet düğünü yapılacak.
Terzidere'den Uzunköprü'ye 120 kilometre yol.
Öncelikle Derviş Kemal'in evine saptım. Bu sırada Cafer Atasayar'a da gelişimi ve yerimi bildirdim.
Derviş Kemal'in evine usulca girdim. Derviş Baba salonda çorbasını kaşıklıyor. Sonuna yaklaşmış. Ben suratına doğru eğilince şaşaladı, yüzüme baktı. "A be, bu kim, bakın bakalım şuna. Bizim Hasan'a da benziyor ama…" dedi.
Zeynep ana, iki kızı ve gelin Naciye mutfaktalar, bir şeyler hazırlıyorlar.
Büyük bir sürpriz oldu onlar için.
Nurettin'le haberleştik. Şehir içindeki köprünün başında beklediğini söyledi.
Bir zaman söyleştikten sonra… Kalkmak için izin istediğimde Derviş Baba, öylesine masum, öylesine çocuksu bir istekle, boynunu da eğerek, "Ama ben saz dinlemek istiyorum!" dedi.
Hiç ikiletmedim, nazlanmadım. Hemen fırladım yerimden ve otoma gidip sazımı aldım. Gelip yerime oturdum. "Bir dost bulamadım gün akşam oldu"yu çalıp söyledim. Çok duygulandılar. Çünkü gerçekten onlar için gün akşam olmuştu.
Zeynep Ana, "Hani bir tane vardı!" dedi. Hemen anladım. Sözleri Derviş Kemal'e ait olan benim bestem "Bu dolunun zerresi"ni istiyor. Bunu zaten çok ama çok seviyor Zeynep Ana. Derhal girdim, saz bölümünü tamamlayıp söze başladım. Zeynep Ana da benimle birlikte söylüyor. Bitirdik.
Bitirdik ama öyle içli, öylesine güzel çalıp söyledik ki, içime sindi. O an kamera aklıma geldi. Fotoğraf makinemin kamerası var. Kısaca izin isteyip hemen otomdan aldım. Gelip makineyi açtım. Naciye geline çekimi tarif edip eline tutuşturdum. "Bu Dolunun Zerresi"ni yeniden çalıp söyledim. Ardından üç tane daha, toplam dört Derviş Kemal eserini çalıp söyledik ve kamerayla kayda aldık. Ölümsüz ve çok anlamlı bir edim kaldı geri.
Cumartesi günü aşırı sıcak bir Uzunköprü gününe uyandık.
Gece Sanayi Lokantası'na gidiliyor ve düğün başlıyor.
Gelenler usul usul yerlerine oturuyor. Yemekli içkili düğün.
Yanıma bir insan geldi. Selamını verdi. Kendini tanıttı. Kurtbey kökenli Mehmet Yılmaz. "Aslında Fesbukta arkadaşız!" dedi. Kepirli imiş. 1970'te çift dikişten Kepirtepe'den ayrılmış. Kepir'de ona "Kamalı" derlermiş. Adıyla pek bilinmez, herkes onu lakabıyla tanırmış. Çok içtenlikli, sakin, güzel bir insan. Uzunköprü Belediyesi'nde geçmiş iş yaşamı. Her işi yapmış. İyi bir jokermiş belediyede. Düğünde birlikte olacağı arkadaşları var. Masa tutulmuş. Onların yanına gitti.
Yemekli, içkili olunca düğün, herkes gerekeni yaptı. Ben içemedim. Canım istemedi, içim almadı. Oysa insanlar büyük bir istek ve iştahla içtiler rakılarını gece boyu.
Sıram gelince sahne aldım ve kırk dakika kadar çalıp insanları eğlendirmek, oynatmak görevimi yerine getirdim.
Zaman gecenin 01'i. Usul yavaş kalkışlar, gidişler başladı. Benim de artık işim bitti aslında. Gidip otomun arka koltuğuna uzansam mı ne yapsam, derken…
Mehmet Yılmaz geldi yanıma. "Hocam! Sen dün geceden yorgunsundur. Ben seni bugece misafir etmek istiyorum!" dedi.
Nurettin yakınımızdaydı. Durumu ona bildirdim. Sanki biraz nazlanır, gıcırdanır gibi oldu. Mehmet Yılmaz arkadaşın tavrı çok net ve içtenlikliydi. Bana tüm cesareti ve kararlılığı veren de buydu.
Kararımızı verip düğün yerinden ayrıldık.
Mehmet arkadaş, öncelikle bir şeyler ikram etmek istedi. "Rakı, şarap, viski, ne istersin, ne arzu edersin hocam?" dedi.
Hiç bir şey.
Yatağımı hazırladı. 01.30'da yattık derhal.
Bugün, bugece yeni bir insan tanıdım. Yeni bir tanış edindim. İnsanı yanıltmayacak bir karakter.
Pazar sabahına uyandık. Çarşı içinde birer çorba ile midelerimizi uslandırdık. Mehmet arkadaşla burada vedalaşıp ayrıldık.
Yeniden Derviş Kemal'in evine gittim. Yine sessizce girdim kapıdan içeri. Yine hepsi içerdeydi. İki kızları, gelin Naciye, Zeynep Ana mutfaktalar. Derviş Baba yine oturuyor. Ona sabahlık bir şeyler getirdiler. Bana da önerdiler. Teşekkür ederek teklifi geri çevirdim. Hayli oturduk, söyleştik.
Bir ara Zeynep Ana, çekyatta oturmaktan bezmiş, inip yere oturdu. Kızlardan biri, "Anne, niye yere oturdun? Yukarı otursana!" diye uyardı.
"Hep yüksekte oturmaktan bacaklarım sündü!" dedi.
Biraz rahatsız Zeynep Ana. Zaten yıllardır diyalize giriyor. Bugün de ishal ve bulantı yaşıyor. Ona leblebi ve sade gazoz aldılar.
Artık gitmeliyim, yolcu yoluna düzülmeli. Hepsiyle vedalaştım, helâlaştım, özellikle Derviş Baba ve Zeynep Anayla niyazlaştım. İkisi de yorgun, bitkin.
Dışarıdakiler bir torun için yaşgünü hazırlığı yapıyorlar. Tatlı bir telaşları var.
Hepsi bahçe kapısına kadar gelerek uğurladı beni.
Zeynep Anayı rahatsız bıraktım.
Pehlivanköy'den sonra Doğanca köyünde mola verdim. Tahir Erdem ailesine saptım. Beni görünce mutlu oluyorlar. Nemciye Abla, öz kardeşiymiş gibi seviyor, bağrına basıyor. Aynen ablamların gözünde ve gönlünde olduğum gibi onun için de halâ büyümemiş bir çocuğum.
Oğulları Yalçın, eşi, iki çocuğu da izindeler.
Ordan da ayrılıp köyün yolunu tuttum.
Yattık, kalktık, ağustosun 25'i oldu. Telefonumu sabah biraz gecikmeli açtım. Telefon çalışmaya, işlevini görmeye başlayınca bir ileti geldi. Baktım ki Kumrularlı Halil Özçelik. Geri döndüm. Uzunköprü kaynaklı bir acı haber iletiliyordu sabahın kuşluğunda. Meğer dün vedalaştığımız, helâlaştığımız, niyazlaştığımız Zeynep ana ile kalıcı olarak ayrılmışız. Hemen yol hazırlığına giriştim.
Bu arada Fikri Hoca ve Cafer ahretliğim de aradılar ve haberi yinelediler.
Hiç zaman yitirmeden yola koyuldum ve saat 12.00 sonrası Uzunköprü Kavak Mahalle'de oldum.
Derviş Kemal'de, altmış küsur yıllık yaşam arkadaşını, biricik eşini yitirişin şaşkınlığı ve derin üzüntüsü var. Ve bu nokta sözün bittiği yer.
Büyük Ozan Derviş Kemal Özcan, eş yitirmenin gerçeğini yaşıyor.
Gelen gidenle hayli söyleştik. Günlük konuları diledik doğal olarak. Kepirli Mehmet Yılmaz, özellikle geldi, yine görüştük.
Sonra…
Cenaze evden uğurlandı.
Ben de insanlarla vedalaşıp Uzunköprü'den ayrıldım.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol