ÖNCE OTURDUĞUMUZ YERİ TANIMALIYIZ

Kırklareli halkı oturduğu yerin tanınmadığından yakınır. Doğrudur Kırklareli Türk kamuoyunda pek tanınmış bir yer değildir. Ancak ne var ki Kırklarelililer de oturdukları yeri tanımıyorlar. Geçmişi bilmiyorlar. Bazı eski bilgilerle Kırklareli'ni anlatmaya çalışıyorlar. Ancak onu da pek beceremiyorlar. Çünkü bir yeri anlatmak için o yeri tanımış olmak gerekir.
Yakın zamana kadar Kırklareli yüzeysel olarak bağları, meyvelikleri, hardaliyesi, yazın ormanlarının deniz serinliği vermesi ile söyleniyordu. O yıllarda yani 1890'lı yıllarda ve sonraki zamanlarda ki bu Balkan Savaşı'na kadar geçen bir zamandır, Kırklareli'nde hayat seviyesi yüksekti. Bu durum gelecek zamanlara da sarkmıştır. Mesela şehirde yabancı konsolaklar vardı. Çiftçiler traktörle ekip biçiyorlardı. Şehirde 29 doktor hizmet veriyordu. Sağlık hizmetleri köylere kadar gidiyordu. Kız ve erkek öğrencilerin ayrı ayrı okulları açıktı. Her şeyden önce herkesin gidebileceği bir kütüphanesi bulunuyordu. Fransız mobilyası kullanan evlerden piyona sesleri geliyordu. Köylüler Kırklareli'ne "Kasaba" diyorlardı ama halk şehir hayatı yaşıyordu. Çünkü şehrin gazinoları, eğlence yerleri vardı. Şehrin kalbi Yayla'da atıyordu. Şehir dil ve kültür mozaiği  idi. Şehirde Türkler, Bulgarlar, Rumlar, Yahudiler, Ermeniler, Çingeneler yaşardı. Bir "Toplumsal Mozaik" söz konusuydu.
Geçmişte Kırklareli'nde Şarap, Rakı ve Sirke üretimi bir endüstri idi. On milyon litre şarap üretiliyordu. Bu sektörde çalışanların sayısı bini aşıyordu. Yalnız 2 bin dolayında Şırahane bulunuyordu. Şehirde Şarap uzmanları, kalite kontrol ekipleri vardı, üzüm mamullerine bakan sağlıkçılar kol geziyordu. Özellikle çamur özellikli seramik sanayi bir hayli ileri idi. Fıçı, Küp, Testi imal eden sanatkarlar yaygındı. Zamanın en büyük eğlencesi BAĞBOZUMU ŞENLİKLERİ idi. Rumların köşk gibi evleri Yayla ve eteklerinde yer alıyordu. Rumlar, YAYLA'ya KOCABAYIR diyorlardı. Kırklareli, Osmanlı Devleti'nin son 35-40 yılında beş savaş yaşamıştı. Bu süreçte bağlar, meyve bahçeleri büyük zarar görmüştür. Bu yüzden Kırklareli'nde bağcılık gerilemiştir. Bağlar sökülerek yerleri tarla yapılmıştır. Bu bağcılıkta duraklama ve gerileme olmuştur.
Kırklareli ilk Göç'ü Balkan Savaşı sırasında vermiştir. Zengin ve ticaret erbabı, sanayici olan Rumlar önce Yunanistan'a göç etmişler, fakat daha sonra oradan Amerika'ya gitmişler, Dayton Eyaleti'ne yerleşmişlerdir. Şehrin Bademlik Semtinde yaşayan Tatarlar da bu sıralarda İstanbul'a göç etmişlerdir.
Bu süreçte Kırklareli'nde üç ekonomik sektör vardı. Tarım, Hayvancılık, Bağcılık önde geliyordu. Kırklareli bunlarla anılıyordu. Ekilen ürün çeşitleri bugünkü gibi 2-3 çeşit değil, on çeşidin üstündeydi. Halk, savaşlara rağmen Kırklareli'nde mesut ve bahtiyardı. Sadece Yayla da 18 kasap dükkanı vardı. Trakya'da yapılan İlk ve Sonbahar Panayırlarında en çok satılan hayvanlardı. O yıllarda Kırklareli'nde hayvan sayısı astronomik bir yükseklikte idi. En fazla tüketilen etli yemekler idi. Şehirde ŞARAP KÜLTÜRÜ'nden kaynaklanan İNCE BİR UYGARLIK vardı. İnsanların bu centilmenliği Cumhuriyetin 1950'li yıllara kadar gözlenmiştir. Bu halk şimdi "KENDİNDEN BAŞKA KİMSEYE ZARARI OLMAYAN" bir halde yaşıyorsa bu geleceği düşündüğündendir. "Ne oldu da o güzel günler ve zamanlar kayboldu?" İnsanlar hala bunu düşünüyor, bu soruya cevap arıyorlar. Bu durgunluk bundandır.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol