OKUYUCULAR DA YAZARA SORU YÖNELTEBİLİRLER

Bir okuyucum geçen gün soruyordu: Ülkemizde geriliğin varlık nedeni nedir? Bunun güncel ve tarihsel sebepleri var mıdır? Varsa bir yazınızda açıklar mısınız, diyordu.
OKUYUCU, gazetenin gazeteci yazarlığın varlık nedenidir. Okuyucu yoksa gazetede yazar da yoktur. Bu nedenle okuyucu, okuyucuların soruları yazarlar için çok önemlidir. Okuyucu soruları ile bizim iyi anlatamadıklarımızın anlaşılması için yeni yazı ve bilgilere ihtiyaç göstermektedir. Okuyucumun sorusu kısaca şu:
"Türkiye'de geriliğimizi gösteren birçok sosyal, siyasal, kültürel olaylar cereyan etmektedir. Bunun asıl sebebi nedir?"
Okuyucumun sorusu kısa. Ama ben soruyu açmak için biraz uzattım.
Sorunun yanıtı yeni değildir. Cumhuriyetin ilanından beri ülkesini, ulusunu önüne koymuş olan devlet adamlarımızın, yöneticilerimizin söyledikleri budur. Yani eğitimsizlik, cehalet. Ülkemiz Osmanlılardan gelen bu mirası taşımaktan maalesef kurtulamamıştır. Cumhuriyetin başlattığı "TOPYEKÜN EĞİTİM ve OKUMA DEVRİMİ" yarım kalmıştır. Eğitimin kalitesi düşmüştür. İnsanlar okur-yazar düzeyinde kalmışlardır. Sınıflar, camiler dolmuş boşalmış fakat kütüphaneler, okuma salonları, köyler boş kalmış, yayın organlarının okuyucu sayısı bugün itibariyle Türkiye'nin gerisine düşmüş, Afrika'daki bir ülkenin gerisinde kalmıştır. Bu yazdıklarım, okuyan insanların bildikleri şeydir. Bilinmeyen şey ise Milli Eğitimi yönetenlerin, "Benim Köylüm, benim şehirlim, benim vatandaşım, benim kardeşim" diyenlerin iyi, kaliteli bir eğitim ve öğretimin gereğini, yararını, kurtarıcılığını anlamamış, eğitim ve öğretimi okula gitmekten ibaret görmüş olmalarıdır. Kamuoyunda böyle bir izlenim yaratılmıştır. Oysa dünyada eğitimi hayatın en önemli eylemi olarak gören ülkeler vardır ve bu ülkeler en uygar ülkelerdir. Türkiye'de ise eğitim genelde sıradan bir hareket ve uğraş olarak görülmüştür.
Türkiye 60 yıldan beri zaman zaman şiddeti artmış irticai olaylar görmüş ve bunları yaşamıştır. İrtica bir gerilik, gericilik eylemidir. Rahmetli Prof. Dr. Yavuz Abadan irticayı "Mevcut durumun gerisine düşmek" olarak tanımlamıştır. Yavuz Abadan Hocayı Ankara'da, bir toplantıda, kendisinin yazdığı "MUSTAFA KEMAL ve ÇETECİLİK" adlı kitabını okurken görmüş ve konuşmuştum.
İlerleme, kalkınma, çağdaşlaşma bağlamında Türk halkı eşiğin üstesindedir. BOZULARAK değişmeye yatkındır. Ancak yeni şeyleri de çabuk anlama ve benimseme gibi bir özelliği vardır. Yani pratik ve de faydacı(pragmatik) bir halktır. Bu durum eğitimciler, öğreticiler için şanstır.
Bazı çevrelerin İRTİCA kavramına alerjileri vardır. Bu duyarlığa gerek yoktur. Yukarıda da andığımız gibi İrtica geriliktir, gerilemedir. Cereyan eden olaylara, tartışmalara bakarak ne olduğumuz, uygarlığın, geriliğin hangi noktasında durduğumuzu anlarız. Gerçeği görmezlikten gelmenin anlamı yoktur. Acı gerçekleri iyileştirmek zorundayız.
Türkiye'nin Avrupa Birliği standartları altında kalışının nedenleri sır değildir. OCD ülkeleri arasında sıkça yapılan araştırmalar, anketler durumumuzu belli etmektedir. Bizim için önemli olan devletin faaliyet alanları içerisinde hangi sektörde, hangi kulvarda geri kaldığımızı dikkate alarak, bir PLAN DİSİPLİNİ içerisinde ilerlemenin şartlarını yaratmaktır. Eğitim aksıyorsa, toplumsal barış bozulmuşsa, üretimde düşüşler varsa, Türk halkı çok borçlanmışsa, gelir dağılımında uçurumlar meydana gelmişse, enflasyon yükseliyorsa, işsizlik artıyorsa, kadın erkek eşitliği bozulmuşsa, siyaset kirlenmişse bir DURUM MUHAKEMESİ yaparak, Cumhuriyet'in  başlattığı kalkınma hamlelerine yeni bir hız kazandırmaktır. Avrupa Birliğinin önümüze koyduğu sorunları birer birer çözmek, Arizona Karıncaları gibi hedefe varmaktır. Son yıllarda biraz daha fazla SEN-BEN KAVGASI yapar halimiz dikkat çekmekte, içe dönük bir görüntü sergilemekteyiz. Toparlanmamız gerekiyor.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol