MÜSLÜMANIN MÜSLÜMAN ÜZERİNDEKİ HAKLARI

Üzerimizdeki en büyük hak, Yüce Rabbimizindir. Ayrıca, Peygamber aleyhisselamın hakkı var, annemizin, babamızın, hocalarımızın hakkı var, komşu hakkı var...
Üzerimizdeki haklar çoktur... En büyük hak, Yüce Rabbimizindir. Bizden hiçbir talep olmadığı halde bizleri yarattı. Yalnız yaratmakla kalmadı, bizleri yaşatıyor da. Bize bir ekmek yedirebilmek için yerde ve gökte ne varsa; Güneş, Ay, bulutlar, rüzgâr, toprak ve diğer nimetlerin hepsini seferber ediyor. Havayı teneffüs etmekle de her dakika hayatımızı kurtarıyor. Ne kadar şükretsek yine hakkını ödeyemeyiz...
Bizi ve sahip olduklarımızı yaratan Rabbimizin bizde hakkı olmaz olur mu? O'nun hakkı, emirlerini yapıp haramlarından sakınmaktır... Peygamber aleyhisselamın hakkı var, annemizin, babamızın, hocalarımızın hakkı var, komşu hakkı var, evlatlarımızın hakkı var, hatta hayvanların bile hakkı vardır...
Muteber kitaplarda buyuruluyor ki: Müslümanın Müslüman üzerinde hakları vardır ve bunlar altıdır:
1- Karşılaştığı zaman selâm vermeli. Selâm vermek sünnet, almak ise farzdır. Fakat selâm verenin sevabı, alanınkinden daha çok. Yani sünnet işleyen, farz işleyenden daha kârlı. Sebebine gelince; bir işe sebep olmak o işi yapmış olmak demektir. Selâmı veren, selâm alma farzını işlettiği için, farz sevabını alıyor, artı bir de sünnet işlemiş olmaktadır.
2- Davet edildiği zaman bir özrü yoksa, gitmeli. Davet edilen yerde günâh işlenmiyorsa gitmek sevaptır. Hele bu dâvet düğün yemeğine ise ki, ona "velime" denir, daha önemlidir. Hatta vaciptir diyen âlimler vardır.
3- Nasihat isterse ona nasihat etmeli. Hepimiz, her zamankinden daha çok nasihate muhtacız, ama kimsenin de kimseden nasihat istediği yok. Nasihat olunsak bile kızarız. "Nasihate karnım tok" deriz.
4- Aksırdığı zaman "Elhamdulillah" derse, ona "Yerhamukellâh" demeliyiz. Aksırmak Rahmandan, esnemek ise şeytandandır.
5- Hasta olduğu zaman ziyaretine gitmeli. Hasta ziyareti temiz elbise ile, güler yüzle yapılmalı. Hastanın hoşlanacağı sözler söylenmeli ve çok uzun oturmamalıyız... Ziyaret edilen hasta çok sevinir, onun kalbi kırıktır. Kırık kalple yapılan dualar kabul olunur.
6- Vefat ederse cenazesine gitmek, namazını kılmak vazifemizdir. İbret almalıyız onun bu halinden... Ömür boyu çevresinde ölenleri gören ve onların cenazesini taşıyan insan zanneder ki; hep böyle devam edecek. Düşünmek gerekir ki; cenazesini taşıdığınız adam da çok cenaze taşımıştı, fakat bugün kendisi cenaze oldu. Bir gün de gelecek biz cenaze olacağız...
* * *
Tâbi olmak gibi hiçbir üstünlük yoktur
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Peygamber efendimize tâbi olmak gibi, hiçbir üstünlük yoktur. Ona tâbi olabilmek için de, Onun vârisi olan Ehl-i sünnet âlimlerine tâbi olmak lazımdır. Merhum Hocamız, (Elimize beş kuruş geçse, eğer bunu Seyyid Abdülhakim-i Arvasi hazretlerinden bilmezsek, "Bu da Efendi hazretlerinin bereketidir, himmetidir, Allahü teâlâ onun sebebiyle bize bunu ihsan etmiştir" demezsek, hepsi elimizden gider kardeşim) buyururdu.
Büyükler, (Bir iş yapacağın zaman mutlaka ehline danış. Sakın kendi başına yapma. Kendi başına yaparsan nefsine sormuş olursun, nefs ise kâfirdir. Sorduğun din kardeşin, yanlış cevap verse bile, kendi nefsin kadar yanlış cevap vermiş olmaz) buyuruyorlar.
Nefsine tâbi olan, bütün nimetlerden mahrum kalır.
Merhum Hocamız, bir gün Hakikat Kitabevi'ne geldi, paketlerin yapıldığını gördü, arkadaşlara buyurdu ki:
(Kardeşim, bu kitapların basılmasına, dünyaya yayılmasına, sizin ve benim kurtulmamıza sebep, hep Abdülhakim-i Arvasi hazretlerinin, "Sen söz dinlersin" iltifatı olmuştur. Çünkü bir gün gittim, çok üzgündü, başını önüne eğmiş öyle duruyordu, hiç konuşmuyordu. Ben de korktum, "Eyvah, niye üzülüyor acaba?" dedim. Tabiî, bir şey de soramıyoruz. Mübarek başını kaldırdı, "Beni dinleyen kazanır, ama dinleyen yok" buyurdu. Acaba ben de onların içinde miyim diye, çok üzüldüm, perişan oldum. Sonra bana dönüp, "Sen söz dinlersin" buyurdu. İşte Efendi hazretlerinin bu iltifatı olmasaydı, bugün ne ben buradaydım, ne de siz buradaydınız, ne de bu kitaplar ve hizmetler olurdu.)
Peki demek kolay değildir. Fakat peki diyen kurtulur. Ehl-i sünnet âlimlerine peki diyen, Peygamber efendimize peki demiş olur. Çünkü bu büyükler, Peygamber efendimizin vârisleridir.
Hâşâ, Peygamber efendimizin bir hareketine itiraz eden küfre girer, dinden çıkar. Onun vârislerini dinlemeyen ise, doğru yoldan ayrılmış olur. Kurtulmak, peki demeye bağlıdır.
İnsan, ya hak söze peki der, ya kendisine yani nefsine peki der. Hak söze, büyüklerin nasihatine peki diyen, dünyada mesut ve bahtiyar olur, âhirette de yüzü ak olur. İtiraz eden yahut da kendi nefsine peki diyen ise, dünyada sıkıntı içinde yaşar, âhirette de yüzü kara olur.
***
Sual: Kötü âlimlerin vasıfları nelerdir?
CEVAP: İmam-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
Âlimlerin dünyayı sevmesi ve ona düşkün olması, güzel yüzlerine siyah leke gibidir. Dini kuvvetlendirmek, İslamiyet'i yaymak şerefi, âlimlere aitse de, bazen bu işi kötü kimseler, kâfirler de yapar. Bunlar, çakmak taşına benzer. İnsanlar, bu taştaki kudretten ateş yapar, istifade eder. Taşın ise, kendine hiç faydası olmaz. Bunların da ilimlerinden kendilerine fayda olmaz. Hattâ bu ilimleri, kendilerine zararlıdır. Çünkü Kıyamette, (Bilmiyorduk, günah olduğunu bilseydik yapmazdık)diyemezler. Bir hadis-i şerif: (Kıyamette en şiddetli azap, ilmi kendine fayda vermeyen âlime yapılır.)[Beyhekî]
Allahü teâlânın kıymet verdiği ve her şeyin en şereflisi olan ilmi, mal, mevki kapmaya ve başa geçmeye vesile edenlere, bu ilim zararlı olur. Hâlbuki dünyaya düşkün olmak, Allahü teâlânın hiç sevmediği bir şeydir. O hâlde, Allahü teâlânın kıymet verdiği ilmi, Onun sevmediği yolda harcamak çok çirkin bir iştir. Onun kıymet verdiğini kötülemek, sevmediğini de kıymetlendirmek, yükseltmek demektir. Açıkçası, Allahü teâlâya karşı durmak demektir. Ders vermek, vaaz etmek ve dînî yazı, kitap, mecmua çıkarmak, ancak, Allah rızası için olduğu vakit ve mevki, mal ve şöhret kazanmak için olmadığı zaman faydalı olur. Böyle halis, temiz düşünmenin alameti de, dünyaya düşkün olmamaktır. Bu belaya düşmüş, dünyayı seven din adamları, hakikatte dünya adamlarıdır. İnsanların en alçağı bu kötü âlimlerdir. Din, iman hırsızları bunlardır. Böyle iken bunlar, kendilerini din adamı, âhiret adamı ve insanların en iyisi sanır ve tanıtır.
Sorularınız ve görüşleriniz için
mustafaruzgar22@hotmail.com

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol