HİÇ KİMSE KİMSESİZ KALMASIN -2-

Bir yanda açlık sefalet görüntüleri, diğer yanda bizdeki çöpte ekmek görüntüleri... Tüm çabalara rağmen ülkemizde israf edilen ekmek sayısı 2.1 milyar adet, parasal karşılığı 1.5 milyar lira imiş... Mantık almıyor, o ekmeğin ve o ekmeğe ihtiyacı olanların halini anlayabilmek için illa ki ülkemizin işgal edilmesi ya da geçmişteki 'Dünya Savaşları' yıllarındaki kıtlıkların yaşanması mı gerek. Çok eski değil; 1972 yılında okul için İstanbul'a ilk gittiğimde bakkal ve fırınlarda içeriğini tam bilmediğim 'fırancala' adıyla satılan, beyaz üstü susamlı bir ekmek çeşidi vardı ki; lükstü herkes her zaman alamazdı. 1989 yılında zorunlu göç veya zulüm nedeniyle ülkemize gelmek zorunda kalan Bulgaristanlı soydaşlarımızın o gün anlattıkları kulaklarımdan gitmiyor: Bize hep Türkiye'de 'beyaz ekmek' bile yok, onların ekmekleri çamur gibi derlerdi... Ve arkasından radyo televizyon aracılığı ile geride kalan yakınlarına seslenirlerdi: Gelin burada ekmekler oradan da güzel...  Mübarek ramazan ayı münasebetiyle ne yazık ki evlerimizdeki israf ta artıyor. Midelerin az yemeye alışmasının aksine gözlerin iştahının artması ile sofralarımıza konan çok çeşitli yiyeceklerin bir kısmı zamanla ziyan oluyor. Gittikçe yaygınlaşan ve büyüyen 'iftar sofraları' geleneği kapsamında katılabildiğim yerlerde en çok dikkatimi çeken kısımlardan biri ne yazık ki yemek sonrası çöpe giden bin bir çeşit nimetler oluyor. Üstelik kimi onları hayvanlarına kimi de hala evlerine yiyecek olarak götürebilmek için toplamaya çalışma derdindeyken...
Rahmetli anacıklarımız onca yokluğun, onlarca günlük işin arasında bir de günlük ekmek yetiştirmek zorunda kalırlardı. Çocuklar açlıktan bir an önce ekmeğin ateşten çıkarılması için ağlaşırken şöyle bir formül bulmuşlar: Dur kızanım, ekmek pişti ama tarlasını dolaşmaya gitti... Amaç ekmeğin biraz soğuması için zaman kazanıp çok sıcak kırıldığında geri kalan yerinin ağırlaşmasını önlemek ama çocuğunu avutmak için böyle bir hikaye uydurmuşlar. Bizler böyle bir yalana inanmadık ta gerçekten inanan arkadaşlarımız vardı. O çocuklar sadece bir parça ekmek isterlerdi başkaca bir şey yok. Çocuğuna ekmek yetiştirebilmek için didinen ana, ve o bir parça ekmekle mutlu olan çocuklardan şimdi sofralarımızda onlarca çeşit yemeğe rağmen yine mutsuz analar yine mutsuz çocuklara..
MEĞERSE EKMEK FİYATI 50 KURUŞMUŞ...
Zaman zaman bayat ekmek satışı yapıldığını duyardım da hiç görmemiştim. Köpeklerim için ekmek alırken bayat ekmek almamı söylediler, bir fırında buldum. Ben bayat ekmek beklerken gördüğüme inanamadım. Meğerse o gün satılmayan ekmekler akşam ya da ertesi gün 'bayat ekmek' adıyla yarı fiyatına satılıyormuş. İçim acıdı gözlerim yaşardı, kendimden utandım. En basit ifadeyle nimete saygısızlık. Hepsi gönül rahatlığı ile yenecek kalitede, onlara 'köpek ekmeği' demenin suçluluğunu hissettim, tepki olarak bir güzelce yavan olarak yemeye başladım. El insaf... Ya hu bizim evimizde ekmek zorunlu olarak zaten bir kaç gün bekliyor. Düşüncelerimi fırıncı ile de paylaştım, aramızda bir bağ oluştu ben artık onun 'bayat ekmek' müşterisiyim, Ramazan ayı gireli beri çoğunlukla ekmek yerine 'bayat pide' bulunuyor...
Eskiden çok gizli geçmeye çalıştıkları için görülmeleri ve yakalanmaları 'olay' olan mültecilerin görüntüleri bizim için artık olağan oldu. Bazen günlerce ormanda dolaştıktan, bazen de güç bela geçebildikleri Bulgaristan'dan insanlık dışı şartlarda sınır dışı edildikten sonra aç bitap köye ulaştıklarında bir parça bayat ekmeğin onlar için nasıl büyük bir nimet olduğunu görmek insan olarak bana yetiyor. Bırakın ekmeği; normal şartlarda bizim acılık derecesinde ekşilikten dolayı ağzımıza koyamadığımız yabani erikleri ceplerine çantalarına doldurup gözlerini kırpmaya fırsat kalmadan nasıl da iştahla yediklerini görmek yetiyor...
Mesele Diyanet İşleri Başkanlığı'nın konuyla ilgili güzel sloganı; 'bu Ramazan ve her zaman hiç kimse kimsesiz kalmasın' gibi, sadece ekmek, açlık susuzluk, giyim kuşam, sosyal yardımlar değil tabi. Elbette ki hepsi önemli ama asıl önemli olan kendimizi onların yerine koyabilip olaylara o gözle bakabilmek. Mübarek Ramazan ayı münasebetiyle zirve yapan yardımlaşma duygularımızı kalıcı hale getirebilmek gerekli. Özellikle mevsim nedeniyle bazen dört gözle beklediğimiz iftarda içilecek bir bardak soğuk suyu, normal yaşamında hep bekleyenlerin olduğunu, bizim çöpe attığımız giysilerimizi bazılarının bayramlar da dahil hiç giyemediğini, dırdırından, vırvırından 'baskılarından' bıktığımız anne babalarımızın, kapris, yaramazlık, isteklerinden bıktığımız çocuklarımızın, her türlü sıkıntılarımıza rağmen savaşsız, barış içinde yaşadığımız ülkemizin nasıl büyük birer nimet olduğunu, başı okşanacak öksüz-yetimler, eli öpülecek, yalnızlığı paylaşılacak yaşlılar yalnızlar hastalar, ve dünyanın bilmem neresinde bizim basit gördüğümüz en küçük, her türlü şeye bile ihtiyacı olanların olduğunu unutmamamız gerekir.
Hadi bu Ramazan'da bir başlangıç yapalım. Bu Ramazan ve her zaman hiç kimse kimsesin kalmasın, bırakmayalım...
                                                                                                   sairmehmet39@hotmail.com
                                                                                                               0 539 839 75 78

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol