GAZETECİLİĞİMİZ ÜZERİNE -2-

Hani gazetecilik için bu işin bir tek adı var; aşk dedim ya: Yıllar önce hiç istemediğim ve dalgın olduğumu bildiğim için hata kaldırmayışından korktuğum halde bir şekilde ekmek kapım olan köydeki bıçkı atölyesinde, ağaç biçme işinde çalışmaya başlamıştım. O hiç istemediğim iş sonradan öyle bir tutkum haline geldi ki: İşverenle anlaşamayarak işi bıraksam da o ağaç tozunu, meşe kokusunu bir kez tattıktan sonra (tabi ki bu bütün işler için böyledir, ilk göz ağrısı çok farklıdır) şimdi her hangi bir mobilya, veya bıçkı atölyesinde, kereste satılan yerlerde, o ağaç kokusunu duyup tozu hissettiğim her yerde tüylerim ürperir, içim bir hoş olur, yaralarım depreşir, anılar tazelenir... Uzun yıllardır kendi kendime yazdığım halde hiç düşünmediğim gazetecilikte işte böyle bir şey: O mürekkebin tadını kokusunu bir kerecik aldın mı; gayrı geri dönüşü yok.
10 Ocak Dünya Çalışan Gazeteciler Günü'n de bu işe gönül veren ''emekçi'' kardeşlerimizle gazete binasında düzenlenen (onların hazırlayıp bizi de davet ettikleri) kahvaltı programında birlikteydik. Biz fiili olarak çalışan gazeteci değiliz, bu hak onların ama sağ olsunlar günlerini bizimle paylaştılar. (Bizler onların çalışmalarına ''karınca kararınca'' yapabildiğimiz ölçüde katkıda bulunmaya, sağlayabildiğimiz malzemelerle çorbaya lezzet katmaya çalışırız. Asıl mutfak görevlisi, fırın ateşi karşısında terleyen onlar. İşveren, misafir, müşteri memnuniyeti onların sorumluluğu. Sundukları hizmetten sonra olası bulaşıkları yıkamak, temizlik yapmak onların görevi, bizim o yönden tuzumuz kuru.) Kalem sahibi (yaşça) büyükleri olarak birlikte öyle güzel bir aile tablosu oluşturduk ki görülmeye değer. Ve asıl görülmeye değer olansa; onların gözlerindeki ışıltılar, fedakârlık dolu çalışmaları... Herkes asıl görevini ve verilen ''her türlü'' işi en iyi şekilde yapar, yapmaya çalışır. Özellikle günlerin sonunda, genel anlamdaki ''mesai saati'' kavramı onlar için ''yok'' hükmündedir. Işıkların ne zaman söneceği bilinmez. Kısaca; ''iş bitmeden'' iş günü bitmez. Muhabirler için ise asla bitmez.
Bize düşen en önemli görev ise; kalemimizi olabildiğince ''doğru'' tutabilmektir. Gerekli hassasiyeti en yüksek düzeyde göstermeye çalışıyorum. Dünyanın en leziz yemeklerini yapan annelerin sırrının içine sevgilerini katmak olduğunu bilir, işimin içine sevgimi katmaya, klavye başına oturduğumda işimi sorumluluk bilinciyle, ibadet aşkıyla yapmaya, bu sütunları sıradan konular, sıradan ifadelerle doldurmak yerine, adeta kılı kırk yarıp en uygun konuları, en güzel ifadelerle yazmaya çalışırım. En ''adil yargıç'' okuyucularımız olacağı için menfi, müspet tepkiler yol göstericimizdir.
Kahvaltı öncesi köşe yazarları olarak sohbetimiz esnasında nasıl başlayıp nerelere geldiğimiz üzerinde konuşup, burada olmanın memnuniyeti ve mutluluğu dile getirilirken, söz yıllar içerisinde gazete bünyesinde çalışıp ayrılanların çok olduğuna gelince; sayın Hüseyin Kahraman çok önemli bir konuya değindi ve: Bazı kurumlar vardır ki okul işlevi görürler, Önadım da bunlardan biridir, buradan ayrılan pek çok kardeşimizi biliriz ki; kimi kendi gazetesini kurdu, çıkarmaya devam ediyor, kimi de başka yerlerde hizmetini sürdürüyor dedi. Tespitin doğruluğuna biz de katıldık ki; bu kardeşlerimizden biri de o dönem Önadım çalışanı olan, bu dünyanın kapısından içeri girmeme vesile olan Erhan Baycan'dır. Bu kurumda kendini yetiştirdikten sonra, kendi durumundaki bir başka arkadaşıyla birlikte kendi işlerini kurup halen de sürdürmektedirler. Evet bu kurum bir okul; ve benim için de öyledir. Akademik tabirle ''öğretim görevlisi'' olmaya durumum müsait olmasa da; ''hizmetçi'' olarak bu kurumda var olmaya devam edeceğim.
Bizim kültürümüzde, kişiliğimizde ''ahde vefa'' vardır, sabır, sıkıntıya katlanmak vardır. ''Gelinlik ile girilen yerden ancak kefen ile çıkılır'' tabiri vardır. Gelin giden kızlarımız doğup büyüdükleri ana kucağını, baba ocağını, büyük bir acı içinde ayrılıp asla unutmasalar da; (kabullenmeye zorlanıp baskı hissetmeden) yeni ocakları ''koca evi''ni genelde asla yadırgamaz, aile ocağını ömür boyu kutsal bilir. Bu demek değildir ki: Asla çekilemez hale gelen evliliklerin, birlikte yaşamların ne pahasına olursa olsun sürdürülmesi. Bu sabretmek, karşılıklı anlayış göstermek, bir birinin kahrını çekmektir.
Tabiri caiz ise ben gözümü burada açtım, bu aileden memnunum, burada olmaktan dolayı mutluyum, huzurluyum. Bu düşüncelerledir ki: Başka yerde yazmam gerektiği yönündeki tavsiyelere, telkinlere, tekliflere kapalı kaldım, kalmaya devam edeceğim. Bana sayfalarını açan, görüşlerime, fikirlerime, üslûbuma saygı gösteren ÖNADIM Medya Grubu kahrımı çektiği sürece bu çatı altında olacağımı düşünüyorum. Bunu gerektirecek bir davranışta bulunacağımı düşünmüyorum ama: Ta ki; artık burada yazamazsın denilene, bir başka ifade ile; kovulana kadar. Haa ondan sonra belki hiç bir yerde de yazamam. Olabilir, ben buralıyım, gücüm var oldukça burada hizmet etmeye devam edeceğim inşallah.
Bana sayfalarını açan Önadım Medya Grubu sahibesi Sayın Öznur Tüzün hanımefendiye, tüm çalışanlarına ve en önemlisi gönlünü açan okuyucularına en derin saygı ve gönül dolusu sevgilerimle...
sairmehmet39@hotmail.com 0 539 839 75 78

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol