GAZETECİLİĞİMİZ ÜZERİNE

TEŞEKKÜRLER: ESKİ EVLENDİRME MEMURU MÜNÜR LEVENT BEY...
Bir şey sormak üzere yanına yaklaştığım banka güvenlik görevlisi ile konuşan (tanımadığım) kişi beni görünce; gayet samimi bir ifade ve bize özel şive ile: ''Kaygısız na'ber beya'' gibi bir şey deyince; iyiyim ama kusura bakmayın ben sizi çıkaramadım, tanışıyor muyuz diye sormak zorunda kalmıştım mahcup olarak... Senin tanımana gerek yok ben seni yazılarından tanıyorum, güzel yazıyorsun deyince mahcubiyetim daha da artmıştı. O zaman ben de sizi tanımalıyım dediğimde: Ben eski evlendirme memuru Münür Levent, Nazif hocamı da seni beğeniyorum ama şu gazetenin baskı kalitesi konusunda bir şeyler yapın, (ve benim o koşturmaca içinde tıraş olmaya vaktim olmamış, stresli, dağınık halimi görünce) tıraşına da dikkat et böyle yakışmıyor sana dedi. Ekonomik şartlarla ilgili küçük bir izahattan sonra yine de mesajı sahibine iletmek üzere emanet alarak ayrıldık.
Teşekkür ederim Levent bey. Hem methiyeleriniz, hem de tıraşımla ilgili uyarılarınız için. Levent bey bir örnek. Aslında insanlar gazeteci deyince hele azıcık çekincesi olanlar son derece şüphe ile bakarken, onun gibi pek çok insan sadece yazılarından gıyaben tanıdığı birine son derece samimi bir ifade ile hitap edebiliyorsa, bizlere de son derece büyük sorumluluklar düşüyor demektir. Bence gazeteci özel insan değil, belki Allah vergisi özellikleri olan insandır. Ama bir şekilde farklı olduğunu iddia ederek toplumdan bir adım öne çıkmışsa, ''hele hele ki kabul de görmüşse'' bu farklılığın gereğini de yerine getirmeli, kendisinden beklentilere mümkün olduğunca karşılık vermelidir.
Ben bu işin eğitimini almadım. Kelimenin tam anlamıyla doğaçlama yapıyorum, teknik olarak bu işin eğitimini alanlara saygım sonsuz. Hepimiz insanız, bilinip tanınır olmak, beğenilmek, hoşa gidecek sözler duymak elbet hepimizin hoşuna gider (ben henüz yazmazken, sadece yazılarından tanıdığım Karaçam, Demiraco hocaları ilk gördüğüm ortamlarda tanımış ve bu tanınma onların da çok hoşuna gitmişti.) Uzun yıllar önce ormanda dere boyunda piknik yaparken tesadüfen karşılaştığımız ve tanıdığım bir hakim'in: Ulan benim bu memlekette cenaze namazım kılınmaz, adam beni bu dağ başında bile tanıdı ya... Dediği gibi; biz tanımasak ta hiç tanımadığımız insanların bizi, hele hele ''iyi'' olarak tanıyor olması sorumluluğumuzu arttırıp hata yapma şansımızı azaltıyor. Bir başka boyut: Beğeniler gibi eleştirilerin de gelebileceğidir. Eğer tek taraflı beğeniliyor veya beğenilmiyorsanız: Demek ki varlığınız bir taraf için ''yok'' hükmündedir. Varlığınız ve yaptıklarınız birileri için iyi, birileri için kötü görülüyorsa; doğru yoldasınız demektir.
Gazeteci deyince kimi insanlar çok çekimser davranırken kimileri de sanki her şeyi yazacak, çözecek gibi beklenti içine giriyor (bunu da çeksene, bunu yazsana, neden yazmıyorsunuz vs.) Benim anlayışım mümkün mertebe bireysel hataların üzerini örtüp güzellikleri yaymak üzerinedir. Genel olarak hepimiz bir gazete sayfası, haber bülteninde kendimiz veya bir yakınımız, sevdiğimiz hakkında kötü içerikli bir haberin çıkmasını istemeyiz. Hatta eskilerin, hakkında iyi bir şey yazılmış olan için bile; ''amaan bakın bakın, gazeteye çıkmış'' dediklerini ve yazana kızdıklarını hatırlıyorum. Bu nedenle öncelikle topluma ve çatısı altında bulunduğumuz kuruma karşı sorumluluk bilinciyle biz üslubumuza ve davranışımıza dikkat etmek zorundayız. Yaptığı tamamen yanlış olmasına rağmen; ana muhalefet liderinin bile zaman zaman en ciddi konularda kaynak olarak gösterip ''bakın gazeteler böyle yazdı'' demesi işimizi ne kadar ciddiyetle yapmamız gereğinin en güzel göstergesidir.
Gazetecilik, hele hele yerel gazetecilik yapmak biliyorum ki tamamen bir gönül işi. İşin maddi kazancı yok diye biliyorum da olsa bile çok azdır. Ve işin ekonomik boyutları olduğu için baskı kalitesi ile ilgili konularda ben yorum yapamam (yine de daha önce iletilmiş olsa da ben mesajı bir kez daha iletirim) ama gazetede çalışan arkadaşlarımın kardeşlerimin nasıl canı gönülden, büyük fedakârlıklarla çalıştıklarına yakından şahidim, biliyorum. Bırakın onları; ben haber yapmak zorunda değilim, ya da ben gazetenin kadrolu elemanı değilim, haber yapmak benim işim değil. Biz bu işe gönül vermiş insanlarız. Bu sayfaları sizler için doldurabilmek, sizlere değişik şeyler sunabilmek için çabalıyoruz. Bazen muhabirlerin çeşitli maddi sebeplerle yetişemediği yerlerde; abi falanca yerde falanca etkinliğe gider misin, gidebilir misin dediklerinde; ben kendi özel aracımla günlük yüz kilometre yol yaptığımı biliyorum. Ne için? Aşkın haricinde hiç bir kuvvet bu işi yaptıramaz. Yeri gelir kendi işimi gücümü bırakıp, aile içi tartışmalara sebep olsa da koşarım. Sonuç: Gazete de kendi ile ilgili haberi, fotoğrafı gören vatandaşın yüzündeki tebessüm, teşekkür her şeye değer. Bunun bir tek adı var: AŞK.
sairmehmet39@hotmail.com 0 539 839 75 78

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol