BUNCA YARIŞ NE İÇİN, VARIŞ NEREYE -2-

Sistemin yanlışlığı genel kurul sırasında aslında şamar gibi öyle bir vuruldu ki suratımıza: Konuşmacılardan biri biçerdöver'den söz edince arka sıralarda oturan bir bayan söz almak istedi, delege olup olmadığı sorulunca: Delege değilim ama biçerdöverle ligili bir şey sormak istiyorum dedi. Dedi de kendisine sadece delegelerin söz alabileceği belirtilince çaresizce sustu. Aslında susmadı, belli ki bu konuda dertliydi, ne derdini dile getirebildi ne de onun beklediği şekilde kimse değindi, o da derdini içine atmak zorunda kaldı. Bireysel gibi görünen bu olay aslında o bayan çiftçi kadeşimizin şahsında çiftçi iradesinin sandığa ve genel kurula yansımadığının göstergesidir. Başta ben olmak üzere hepimize düşen öncelikli görev; bu konuda gerekli yasal düzenlemenin yapılması için çalışma yapmaktır. Bu delege sistemiyle başarı gelmez (ola ki olağan üstü becerileri olan bir yönetim oluşursa belki.)
Sadece ziraat odası değil; seçimli kongreler, genel kurullar bir anlamda bir önceki dönemle ilgili hesap verme, hesap sorma günüdür (olmalıdır). Ama gel gör ki; belirlenmiş on'dan fazla gündem maddesi olan kurullarda (sadece o günün değil aylarca süren, büyük enerji ve iş gücünün o yönde harcandığı) adeta tek gündem maddesi seçim oluyor. Diğer maddeler el kaldırıp indirme yöntemiyle bir çırpıda onaylanıp geçiliyor. Oysa en azından hepimizin çoluk çocuğumuzun rızkından keserek verdiğimiz aidatlar nerelere harcandı diye sormak sorgulamak hakkımız var. Genel kurulda okunan mesajlar arasında TZOB genel başkanı Sayın Şemsi Bayraktar'ın mesajı, işi en iyi bilen kişi olarak o kadar güzel ve anlamlıydı ki. .... Bu gün aç değilsek, çocuklarımızın karnı doyuyorsa, 37 milyon turisti besliyorsak, çevre ülkelerin gıda açığını kapatabiliyorsak, bunu; yağmur çamur demeden gece gündüz çalışan, her türlü eziyeti çeken Türk çiftçisinin üretimine borçluyuz. Bütün bu şartlar altında bile tarlasından, bağından bahçesinden, ağılından ahırından çıkmayan, yılın her mevsiminde üretimde kalan Türk çiftçisine hizmet etmek gayet tabi ki çok onurlu ve şerefli bir görevdir. ...Türk çiftçisine hizmet etmekten büyük şeref ve onur duyuyorum. Çalışmalarımızı; ''çiftçimize hizmetin Hak'ka hizmet olduğu'' bilinciyle büyük bir gayretle sürdürüyoruz. ''Çiftçimizden gelen ve alın teri olan paranın karşılığını son kuruşuna kadar hizmet olarak çiftçimize geri sunamazsak bunun hesabını Allah'a veremeyiz...'' Diline, yüreğine sağlık Şemsi başkan, bire bir savunduğum görüşler. (Oldum olası yönetim ve denetim kurullarının aynı listelerden seçilmelerini anlayamam.) Değişecek pek bir şey olmayacağını düşündüğüm için bu sert yarışlarda etkin olmayı istemiyorum. Bu seçimde durumu en zor olan bendim sanırım. Bir yanda dostlarım, öbür yanda dostlarım.
Makamlar, mevkiler gelip geçici şeyler. Ve seçimde oynadığınız rol nedeniyle belki o seçimin bir an için yıldızı olabilirsiniz, ya da belirli bir makama seçilmiş, atanmış olabilirsiniz. Bir gün gelir yapmış olduğunuz o işin önemi azalır, koltuktan ya da gönüllerden düşersiniz. Benim hedefim tahtlara çıkmak değil gönüllerde yer etmek, gönüllerde taht kurabilmek. Ta 80'li yıllardan nice siyasetçiler, siyasi partilerin il ilçe yöneticileri bilirim ki kendileriyle görüşebilmek için kapılarında adeta kuyruk oluşurdu, bu gün neredeyse adları hatırlanmaz.
Biz kültür insanıyız, geçici başarılar yerine kalıcı eserler bırakma çabasındayız. Benim öyle bir beklentim de yoktu, ziraat odası bu kapsamdaki sosyal çevremi genişletmekten başka bana bir şey de vermedi. Delege seçilmezden önce de Önadım yazarı-şair dim, yine öyleyim, katabileceksek ben ve benim gibiler oraya zenginlik katar, (tabi ki uygun ortam olmak şartıyla) ben oraya ne verebilirim ne vermeliyim onun derdindeyim. Eğer hiç bir şey veremiyorsam bizi değerlendirebilecek bir sistem yoksa o sistemin içinde kaybolmanın, dargınlığın kırgınlığın, gerginliğin küskünlüğün bir anlamı yok diye düşündüm, çünkü: Zirvedeki cumhurbaşkanlığından en alttaki muhtarlıklara, küçük çaplı sivil toplum örgütlerine kadar öylesine çetin (bazen çirkin) bir seçim yarışı var ki; toplum günden güne kutuplaşmalara, bölünmelere yöneliyor. Bize düşen görev bu kavgaların içinde taraf olarak yer almak yerine ''uzlaştırıcı ve birleştirici'' rol oynamak üzere çaba sarfetmektir.
Bana en çok yöneltilen eleştiri: Abi en büyük güç senin elinde, neden eleştirmiyorsun, neden yazmıyorsun şeklinde. Bu beklentiler elbette ki haklıdır da: Eleştiri yapmak kadar eleştiri kaldırabilmek te ta ayrı bir erdemdir o başka bir yazı konusu inşallah.
Her ne kadar makam ve iktidar hırsım yoksa da elbette ki herkes, dolayısıyla ben de uygun koşullarda böyle bir sivil toplum kuruluşunda egolarımı tatmin etmek değil, ''halka hizmet'' amaçlı hiç olmazsa bir dönem görev almayı tabi ki isterim ama o bu dönem değil bence. Çünkü bu yanlış sistem kendi içindeki doğruları, güzellikleri de eritir kaybeder.
sairmehmet39@hotmail.com
0 539 839 75 78

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol